“Çözüm sürecinin başbakanı” olarak anılan Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, süreçle ilgili net cümleler kullandı. Davutoğlu, “Silah bırakmalarını beklerken, 7 Haziran’dan sonra örgüt silahlı mücadele çağrısı yaptı. Çözüm sürecini örgüt bitirdi”dedi.
“Kürt sorununa demokratik çözüm sürecinin” yürütüldüğü dönemde Başbakanlık yapan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır’a geldi. Basın mensuplarıyla kahvaltıda buluşan Davutoğlu, Tigris Haber’e özel konuştu. Davutoğlu, çözüm sürecinin bilinmeyenlerini ve Gelecek Partisi’nin “Kürt sorununa” yaklaşımı ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Sayın Davutoğlu, siyasal sorunlara geçmeden ekonomiden başlayalım. İki gündür bölgedesiniz, ekonomik durum nasıl, en ciddi sorun nedir?
Dün Bingöl’deydim. Cuma gününden başlayan ziyaretlerde ilçeleri gezdim. Diyarbakır’da Kulp, Lice ve Hani’yi ziyaret ettim. En büyük sorun genç işsizlik. Gençlerin iş bulamaması dolayısıyla topraktan kopmaya başlaması da ciddi sorun. Gençlerimizi kaybediyoruz. Bursa, İstanbul gibi illere gitmiyorlar. Oralarda da iş bulamayınca yurt dışına gidiyorlar. İkinci önemli sorun hayvancılık ve tarımın bitmesidir. Bunun sonucu geçim standardının düşmesi mevcut.
Sadece kırsal kesim de mi sorun var. Kent merkezlerinde durum nasıl?
Elektrik şirketinin ödemelerde uyguladığı sistem de sıkıntı var. Küçük bir bakkal 576 lira fatura gösterdi bana. Kira gibi elektrik faturası gelmiş. Gübre, yem fiyatlarının artışı, hayvancılık ve tarımı zora sokmuş. Bu derece yüksek enflasyon memur ve emeklileri de vurmuş. Bu sadece bölgeye özgü değil, Aydın’daydım, orada da aynı sorun var.
Bölgeden oy alabilmek için en güçlü argümanınız nedir?
Bölge siyasal bilinci yüksek bir bölge. Dolayısıyla en hızlı seyir aldığımız bölgelerden biri. Özgürlüklerin kısıtlanması önemli bir sorun. Bunun için Kürtçenin kullanımı, kayyum düzenlenmeleri de dâhil önemli bir şikâyet var. Şuan ki AK Parti ile bizim aramızdaki farkı halk çok iyi biliyor.
Nedir farkınız?
Perinçek’in, Bahçeli’nin yörüngesine girmiş bir AK Parti’nin bölgeye bakışı ile onların “Serok Ahmet” diye kendince hakaret ettiği bir lider arasındaki farkı halk çok iyi biliyor. Bir de eski ile karşılaştırıldığında bizim etkili olduğumuz dönemlerde, özgürlükçü bir politikamız vardı. Yolsuzluklar konusunda halk çok şikâyetçi. Hanili biri dedi ki, 128 milyar doları çok sorun. Hanili bir vatandaşımız Merkez Bankası rezervini sordu. Bingöl’de birisi benim oğlum iki fakülte bitirdi, KPSS’de birinci oldu ama onu değil başkasını aldılar dedi. Bu da bir yolsuzluk. Bu konuda da yoğun bir şikâyet var.
Kürtçe’nin kullanımının önündeki engellerin kaldırılması derken, tam olarak neyi kast ediyorsunuz? Kürtçe, eğitim dili olacak mı?
Anadilin kullanılması bir insan hakları meselesi olarak görürüz. Buraya kısıtlama getirilmesini doğru görmeyiz. Parti programımızda da bunu net bir şekilde dile getirdik. Kürtçe öğretilmesi ve eğitimde kullanılması ifadesi parti programımızda yer alıyor. Bunu parti programına koyan ilk partiyiz. Demokratik bir ülkede, insan haklarının gereği neyse onu yaparız.
Yani ilkokuldan üniversiteye kadar Kürtçe eğitim olabilecek mi?
Eğitimde kullanılsın diyoruz. Ama bunu Türkçeye rakip ya da Türkçeyi Kürtçeye rakip bir dil olarak ortaya koyan anlayışa da karşıyız. Türkiye Irak değil. Kürtler tek bir bölgeye yoğunlaşmış ve oradan ibaret değil. Irak’ta Kürtler, Necef’te, Felluce, Kerbela’da yok. Erbil, Süleymaniye, Duhok hattında Kürt var. Şimdi burada bir şeyi uygulamak ile Türkiye’de uygulamak arasında farklar var. Türkiye’de en büyük Kürt şehri İstanbul’dur. Bursa’ya gittim, ben az zannediyordum. Ama Bursa Gölaltı denilen bölgede tamamen, Muş, Bingöl ve Diyarbakırlı vatandaşlarımız var. Şimdi ülkenin genelindeki uygulamaların nasıl olacağını etüt etmek lazım. Bu (anadil) bir insan hakları meseledir. Türkiye’de devlet sürekliliği içinde Kürtler, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken, İstiklal Savaşı’nda yer aldılar. Bu karşılaştırmaları doğru yapmak lazım. Anadil meselesi, bir insan hakları meselesidir.
Kürtçenin ikinci resmi dil olması konusu da uzun zamandır gündemde…
Bu farklı bir tartışma konusudur. Dünyanın birçok ülkesinde de resmi dil, uygulamaları toplumun büyük bütününün kabul ettiği dildir. Ama eğitimde kullanılması konusu parti programımızda var.
“Çözüm süreci ile ilgili açıklasam insan içine çıkamazlar” diye bir beyanatınız oldu. O döneme ilişkin kendinize sakladığınız, açıklamadığınız bir konu var mı?
Bunları açıkladım. Benim kadar şeffaf siyaset yapan bir insan yok. Burada kast ettiğim, Sayın Bahçeli’nin ben kayyum atamalarını eleştirdiğim zaman, 2019 mahalli seçimlerinden sonra, o zaman AK Parti’deydim. “Bu doğru değil, eğer bunlar suç işlemişse seçime girmemeli, seçime girme izni verdikten sonra eğer yeni bir suç işlememişse niye görevden alıyorsunuz” diye eleştirdim. O zaman içinde bulunduğum partinin politikasını eleştirdim. Bunun üzerine Bahçeli, bana ağır hakaretler içeren bir açıklama yaptı. AK Parti de buna sessiz kaldı, hatta destek verdi. Bunun üzerine Sakarya’da 22 Ağustos 2019’da yaptığım konuşmada, “Terörle mücadele şampiyonluğu yapıyorsunuz, ama bu dönemde terörle mücadelede beni yapayalnız bıraktınız” dedim. O dönem, Bahçeli hükümet kurmamıza yardımcı olmadı. Koalisyonu reddetti. Seçim hükümetine bakan vermedi. Anayasal suç işledi bir anlamda. AK Parti’nin şuan ki yöneticileri ise, ben bir taraftan demokratik hukuk devleti, kamu düzenini korumak için şiddete karşı mücadele ederken, onlar da 32 şehidimizin olduğu dönemde benim aleyhime kongrede ayak oyunları yaptılar. Ben her soruya açığım.
Emeklilik anılarınızı yazacağınız bir kitapta okuyacağımız, kamuyla paylaşmadığınız bir detay var mı?
Ben şimdi de yazıyorum. Başbakanlıktan sonra, 5 kitap yazdım. Ama şu vardır, yürütülen görevlerin kamu düzeni açısından mahremiyeti içeren görevler her yerde vardır. Ama bu demokratik bir ülkede hesap vermemeyi gerektirmez. Ben halkımızın sorduğu her soruya açık ve net cevap verdim. Ama her konunun konuşulacağı düzlem vardır.
Peki çözüm sürecini kim bitirdi?
Çözüm sürecini örgüt bitirdi. Çok açık ve net.
Silahlar mahallelere nasıl girdi, buna göz mü yumuldu?
Benim Başbakanlığa gelmemle birlikte, Selahattin Demirtaş ve HDP heyetini Başbakanlıkta kabul ettim. Ama onlara net olarak şunu söyledim. “Bize çok sayıda şikâyet geliyor. Ciddi şekilde kamu düzenine dönük aktiviteler var. Buna karşı net tavır alın.” Kamu görevlilerine de şunu söyledim. Zaten önemli noktası oydu. Zaten Cumhurbaşkanı o zaman seçildiğinde bana Başbakanlık görevi devrettiğinde, “çözüm süreci devam ettireceksin, ama asla kamu düzeninin aksamasına izin vermeyeceksin” dedi. Bir yerden iş adamının kaldırılıp dağa götürülüyorsa, vergi adı altında haraç alınıyorsa, şehirlerde ‘kanton’ iddiasıyla, hendek- barikat kazılıyorsa, çözüm sürecini bitirenler bunu yapanlardır. Bunlar yapılmamış olsa ve çözüm sürecinin başında söz verildiği gibi, silahlı unsurlar Türkiye’den çıkmış olsaydı, çözüm süreci belki de Ortadoğu’nun en başarılı süreci olacaktı. Biz de bugün bunları konuşuyor olmayacaktık. Kamuda FETÖ unsurları olur, bir çok provokasyon olabilir. Onlara karşı da en net tavır gösteren devlet adamı olduğumu herkes bilir. Sur benim göz bebeğimdi. İngilizce yayınlanan son kitabımda, Diyarbakır’a has bir bölüm var.
7 Haziran seçiminden sonra neler oldu?
Örgüt, 7 Haziran’dan sonra açıkça silahlı mücadele çağrısı yaptı. Yani “silahları bırakıp, Türkiye’yi terk ediyorum” diyen örgüt, 7 Haziran’dan sonra silahlı mücadele çağrısı yaptı. Ceylanpınar’da iki polis şehit edildiğinde, “biz öldürdük” diye sahip çıktılar. Çözüm sürecini bitiren olaylar zincirini böyle görmek lazım. Bizim irademiz açık ve netti. Çözüm süreci Cumhuriyet tarihine geçmiş bir başarı hikâyesi olacaktı ve Cumhuriyetin 100’üncü yılına çok farklı şekilde girecektik.
Muhalefetin tümü, siz de dahil AK Parti gitmesi ya da yeniden iktidar olamaması üzerine plan yapıyorsunuz. Ya AK Parti gitmezse?
Gidecek. AK Parti’nin en güçlü olduğu yerlerde dolaşıyorum. Birkaç gün önce aydındaydım. Daha önce Hakkâri’de, Erzurum ve Bayburt’taydım. Cumhurbaşkanı, Kahramanmaraş’ta yüzde 75 oy aldığı yerde bile halka hitap edebilecek makul bir topluluk bulmakta güçlük çekti. Değişim arzusu iktidara dönük tepkiler had safhada. Önemli olan bundan sonrasının nasıl yönetileceğidir. Türkiye’de bir kaosa yol açmadan, istikrarlı bir demokratikleşme süreci ve ekonominin nasıl düzeltileceğidir. O görev de bize aittir. Demokratikleşmeyi de ekonomiyi de rayına oturtacak tek parti biziz.
Oldukça iddialısınız. Bölgeden ne kadar oy bekliyorsunuz?
Ben, Başbakan olduğumda bu soru sorulmuştu. Bende “yüzde 55 desem, sizin için çok yüksek, ama benim için az gibi” demiştim. “Çünkü yüzde 45’ten ümidimiz yok anlamına gelir” demiştim. Ben bölgedeki her vatandaşımızın gönlüne girerek en yüksek oyu alacağımıza inanıyorum. Buna inanmazsam, daha önce hiçbir liderin gitmediği yerlere gitmem.
Seçime doğru giderken, muhalefette bir çatlak olur mu? İyi Parti’nin çekilmesi ya da CHP’nin çekilmesi gibi…
Bunu onlara sormak lazım. Biz kendi çizgimizde bir muhalefet yapıyoruz. Gelecek Partisi kendi ilkeleri ve çizgisi doğrultusunda muhalefet yapıyor. Yapıcı bir muhalefet yapıyoruz.
HDP ile görüşecek misiniz?
Biz herkesle görüşürüz. HDP’ye kapatılma davası açıldığı gün ben Sayın Mithat Sancar’ı parti genel merkezinde ağırladım. Bizim kapımız herkese açıktır.