İlçe Tarihçesi

        Karasu 1316 ve 1360 yıllarına kadar, Bizanslıların elinde bulunmakta idi. 1326 yılında Sultan Orhan’ın uç beylerinden Konuralp komutasında Türk Osmanlı kuvvetleri Sakarya Bölgesi ile beraber Karasu’yu da Osmanlı topraklarına kattı.

        Karasu, Pazarsuyu namı ile Voyvodalık olarak 1888 yılına kadar İzmit Livası olarak Kastamonu Eyaleti’ne, daha sonra İzmit Livası olarak Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlanmıştır.

        Evliya Çelebi, meşhur Seyahatnamesi’nde Karasu’dan bahsederken “Bundan 300 sene evvel Karasu Köyü’de kurulmuştur. İzmit Sancağı’nın Kandıra Kazası’na bağlı bir kasabadır. Halkı çoğunlukla kömür taşımacılığı ve balıkçılık yapmaktadır” diye bahsetmektedir.

        Karasu’nun tarihi hakkında edinilen bilgiler genelde, rivayetlere dayanmaktadır. Karasu, Karasu Köyü’nün eski mezarlığının bulunduğu kısımda imiş. 1610-1615 yıllarında Evliya Çelebi buradan geçmiş. Seyahatnamesinde, Karasu ile Kerpe arasında (Kandıra civarında bir köy) sık ve gür ormanların olduğu, ormanlar arasından geçerken büyük bir mezarlıktan geçtiğini, mezarlık civarında dış budak ağaçlarının bulunduğunu belirtmektedir. Belirttiği sık ormanlık arasındaki mezarlık, Karasu Mezarlığı’dır.

        Karasu halkı eskiden geçimlerini sağlamak için, iki yerde oturmaktaymış; verimli topraklardan yararlanmak için, çiftçilik yapmaya elverişi toprağa sahip olan bugünkü Karasu Köyü’nün bulunduğu yerde yaz aylarında, su ürünlerinden yararlanmak üzere, Küçükboğaz Gölü kıyısındaki Cennet Mahallesi’nin bulunduğu yerde de kış aylarında oturmaktaymış Kış aylarında balıkçılık yapmak üzere kaldıkları Küçükboğaz Gölü kıyısı, yaz aylarında bataklık olmakta, sıtma ve kolera hastalıkları halkı perişan etmekteymiş Bu nedenle halkın bu hastalıklardan korunmak için kışlık Karasu’dan tamamen yazlık Karasu’ya taşındığı söylenmektedir. Bir diğer rivayet ise şöyledir; Karasu’ya yolcu olarak bir ihtiyar uğrar. Köyde ayak üstü sohbet eden topluluğa doğru yürüyüp aç olduğunu bildirir ve yiyecek ister. Topluluktan kulak veren olmaz. İhtiyar yüksek sesle tekrar ister. Orada bulunanlar yiyecek vermek istemedikleri gibi bir de alay ederler. İhtiyar yalvarır ama aralarından biri hakaret edip ihtiyarı kovar. İhtiyar, bu adama kızgın bir eda ile bakınca, adam silahına sarılır. İhtiyar da, beddua okuyarak Küçükboğaz Gölü’ne doğru yürür. İhtiyarın, göl üzerinde yürüyerek ormana doğru gittiği görülür. Bu olaydan çok geçmeden, kışlık Karasu’da sıtma salgını görülür. Hastalık çabuk yayılır ve hastalığa çare bulunamaz. Sağ kalanlar da yazlık Karasu’ya taşınırlar.Karasu, hastalık yüzünden küçüldükten sonra, önce Sapanca Bucağı’na, sonra Kandıra’ ya, oradan da Adapazarı’na bağlanmıştır.

        Bir diğer rivayete göre de Karasu, Saray’a bağlı bir tımar iken, buraya Saray’dan her sene bir kişi gelir aşar vergisi olarak mahsül toplarmış. Ürünün bol olduğu yıllarda, rahatça vergisini veren halk, kıtlığın olduğu bir yıl vergisini verememiş. Aşar memurunun vergiyi almak yolundaki ısrarları sonunda, halk isyan etmiş. İsyan sırasında üzerine yürüyen halkın arasından kurtulamayan memur, orada ezilip ölmüş. Hatta; köylüler, memurun mezarı başına dikilen çam ağacının bir dalını budamayarak özellikle uzatmışlar. Her sene mısır zamanı oradan geçen köylüler, ağacın uzun koluna bir mısır asarlarmış. Bunu da ”Sağlığında yiyip, doyamadı, şimdi yesin de doysun” diye yaparlarmış. Mısırı ağacın uzun koluna takanlar bunu çıkça dile getirerek “sağlığında doyamadın, al, ye ve doy” diye tekrar ederlermiş. Bu olaydan sonra, Karasu için gönüllü tımar sahibi çıkmamış. Saray tarafından; iyi silah kullanan Hacı Abdi Bey, Karasu’ya gönderilmiş. Hacı Abdi Bey, Karasu’ya geldikten sonra kendisinden önceki tımar sahibinin hakkında geniş bilgi toplamış. Halkın arasına girip yöreyi iyice incelemiş. İyi bir yerleşim yeri aramaya başlamış. Halka; yazlık Karasu’nun suyunun ve havasının iyi olmadığını belirterek bugünkü Karasu’nun İncilli Mahallesi’ne yerleşmiş. Halk, Hacı Abdi Bey’in korkudan yazlık Karasu’yu terk ettiğini düşünmüş. Abdi Bey, İncilli’ye yerleştikten sonra ilk iş olarak içme suyu aramış, kendi imkânları ve adamlarının yardımı ile çok yakın zamana kadar kullanılan suyu getirmiş, zamanla diğer eksiklikleri tamamlayarak yerleşmeyi gerçekleştirmiş. Yerleşmeyi tamamlayan Hacı Abdi Bey, yakın tımar sahipleri ile tanışmış. Adapazarı tımarını elinde tutan Kara Osman ile birlikte Düzce ve Bolu tımar sahiplerinin üzerine seferler düzenleyip, zaferler kazanmış, Hacı Abdi Bey zaferler kazandıkça halk, Hacı Abdi Bey’in etrafında toplanmaya başlamış. Böylece Yazlık Karasu’daki halkın yavaş yavaş İncilli’ye taşınmasıyla birlikte yöre gelişmeye başlamış.

        İstiklâl Savaşı sırasında Adapazarı, Sapanca, Geyve Yunanlılar tarafından işgal edildiği halde Karasu’ya düşman girememiştir. Caferiye, Melenağzı Köyleri’nin bulunduğu kısımdan, düşman top atışlarıyla karaya çıkmak istemişse de arazinin engebeli oluşu, halk ve milislerin ellerindeki silahları ile top atışlarına karşılık vermeleri sonunda, düşman çıkartma yapamamıştır.

        İpsiz Recep ve yanındakilerle halkın birlik olması sonucunda, düşman kuvvetleri Karasu ve civarında herhangi bir etkinlik gösterememiştir. Dolayısıyla Karasu, İstiklal Savaşı sırasında herhangi bir zarar görmemiştir.İpsiz Recep, Rize’nin Portakallık Mahallesi’nde 1878 yılında doğmuştur. Emiroğulları’ndan olan İpsiz Recep genç yaşta çalışmak üzere İstanbul’a gider. Yelkenli gemisiyle Boğaziçi’nde çalışmaya başlar. Yanında çalışanlara eziyet eden Rumları ve Ermenileri zararsız hale getirir. Çalışanlar arasında huzuru temin eden İpsiz Recep’in bu tür çıkışları, çevresinde takdir toplayarak sayılan ve sevilen bir kişi olmasına neden olur. Cesareti nedeni ile ”ipsiz” lâkabını alır. İpsiz Recep’in huzuru temin edip, çalışmaya başladığı zamanlarda İstiklâl Harbi patlar. İpsiz Recep, onbeş arkadaşıyla birlikte İstanbul’dan ayrılıp Kefken Adası’na gelir. Arkadaşları ile yabancı bandıralı, arpa yüklü bir gemiyi teslim alır, gemiyi Sakarya Nehri’ne kadar getirip zamanın Karasu Bucak Müdürlüğü’ne teslim eder. Bu olaydan sonra İpsiz Recep Karasu’da karargâh kurup Ankara ile irtibat sağlar. Ankara kendisine Milis Kuvvetleri Komutanlığı olarak yüzbaşı rütbesi verir. Bundan sonra İpsiz’in etrafında 1800-2000 kişi kadar genç toplanır. Bu gençlerin katılımı ile İpsiz Recep, Karasu ve civarının savunmasını ele alır.

        İpsiz Recep Reis doğruluğu, dürüst ve mertliği sayesinde etrafın takdirini toplayıp sözü geçen bir kişi durumuna gelmiş ve halk tarafından kendisine “emice” ünvanını verilmiştir. İpsiz Recep’in bu durumunu tespit eden Ankara, emrine üç istihbarat subayı vererek harp hali ve şekli üzerinde nasıl hareket edeceğine dair emirler göndermiş, İpsiz Recep Reis aldığı emirler doğrultusunda Karasu’ya saldırmaya hazırlanan Yunan Ordusu’nun Karasu’ya girmesine engel olmak üzere taarruza geçerek Yunan kuvvetlerini püskürtmüştür. Bozguna uğrayan düşmanı takip etmek amacıyla Geyve Boğazı, Bilecik, Eskişehir milis kuvvetlerine katılıp yardım ederek başarı sağlamıştır. Ayrıca İstiklâl Savaşı’nda gösterdiği başarıdan dolayı kendisine İstiklâl Madalyası verilmiştir.

        İstiklal Savaşı’nda, iç ve dış düşmanlara karşı milli duygularla saldıran, bu konuda anlayış gösterenlerin yardımlarından yararlanan İpsiz Recep Reis ve mahiyetindeki milliyetçiler, amansız bir mücadele ile Yunan Kuvvetleri’nin herhangi bir şekilde zarar vermesine meydan vermemiştir. Düşman, denizden topla saldırdıysa da çıkarma yapma imkanı bulamamıştır.

        İpsiz Recep Reis savaş sonrası İstiklal Madalyası’na hak kazananlardan biriydi. Efradı ile birlikte Ankara’ya gelmiş ve bando ile karşılanmıştı. Ankara’da bir hafta kalmışlar ve Atatürk’ün iltifatlarına mazhar olmuşlardı. Mustafa Kemal ATATÜRK:

“Recep Reis bir daha harp olursa ne kadar kuvvetle gelirsin?” dediğinde şu cevabı vermişti: “Adamlarım dağıldı artık. Yanımda bir yeğenim var. Ne zaman emredersen atımı ve silahımı alır gelirim.”

        Mustafa Kemal ATATÜRK Recep Reis’e 250 lira maaş bağlamıştı. Paradan başka her şeye önem veren Recep Reis, maaşını da Tayyare Cemiyeti’ne bağışlayacaktı. Kendisine verilen arazinin altı dönümünü bırakıp gerisini de etrafındakilere dağıtacaktı.

        İstiklal Savaşı’nda her türlü zorluğa karşı mücadelesini sürdürüp milli duyguları doğrultusunda fedakarlıktan hiç çekinmeden düşmanla savaşan İpsiz Recep Reis, 1928 yılında Karasu Yenimahalle’deki evinde ölmüş, vasiyeti üzerine mezarı Karasu Şehir Mezarlığı’na gömülmüştür.

        İlçemiz 1933 yılına kadar bucak merkezi, 1933 yılında Kocaeli İline bağlı bir ilçe olmuştur. 22 Haziran 1954 yılında Sakarya’nın İl olması ile birlikte Sakarya İline bağlı bir İlçe olmuştur.