Adalete Güvenin Mahkeme Tarafından Yıkımı
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi; 25.04.2022 günü verdiği kararlarla kamuoyunda Gezi Parkı Davası olarak bilinen davada kararlarını açıklayarak; sanıklardan Osman Kavala hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis, yedi sanık hakkında 18 yıl hapis cezası, firari olan diğer sanıklar bakımından ayırma (tefrik) kararı vermiş bulunuyor. Bu kararların yargılama usul kanunun çerçevesinde, önce istinaf ve sonrasında temyiz kanun yolu incelemesine tabi, henüz kesinleşmemiş kararlar olduğu ve bu süreçlerin serinkanlı bir şekilde takip edilmesi gerektiği açıktır.
Hakimlere baskı yaparak yargılama süreçlerine müdahale şeklindeki yaklaşımların TCK’da suç olarak düzenlenmiş olması yanında, bu davada özellikle hükümet ve HSK tarafından ortaya konulan tavırların adil yargılamayı etkilediği ve siyasetin talepleri doğrultusunda kararlar verildiği ortaya çıkmıştır. Başından itibaren tüm yargılama süreçleri dikkate alındığında, verilen kararların son derece ağır çelişkiler barındırdığı, adaletin tecelli etmediği ve kamuoyunda büyük bir memnuniyetsizlik hatta öfkeye neden olduğu görülmektedir.
Başta Osman Kavala olmak üzere sanıklar, daha önce yargılandıkları mahkemede beraat etmişlerdir. (İstanbul 30. Ağır Ceza) Verilen beraat kararları temyiz aşamasında bozulmuş ise de yargılama aşamasında atılı suçlardan beraatine ve tahliyesine karar verilmiş ancak tahliyesini engellemek amacıyla hakkında açılan başka soruşturmalarda yeterli delil bulunmamasına rağmen tutuklanmasına karar verilmiştir. Dava hukuken yadırganacak şekilde yeniden açılan başka davalarla (Çarşı Davası) hukuk zorlanarak birleştirme kararları verilmiştir. Her şart ve durumda tutuklu kalması talimatı verilen Osman Kavala hakkında, uzun süreli tutuklu yargılamanın AİHS’ni bir çok madde bakımından ihlal ettiği yönündeki AİHM kararlarına karşı hukuka aykırı dirençler ortaya konulmuştur. Sanıklar, devletin en yüksek makamları tarafından hedef gösterilmiş ve tahliyeler devlet görevlilerinin açık talimatları ile engellenmiştir. Yargıya açık müdaleheleler ve AİHM kararlarının uygulanmaması nedeniyle ülkemiz ayrıca Avrupa Konseyi’nden ihraç prosedürlerine maruz kalmış olmasına rağmen davada, ceza hukukunun evrensel ilkeleri çerçevesinde yargılama yapılamamıştır.
Mahkeme heyeti, öncelikle zoraki birleştirilen davaları ayırmış ve Avrupa Konseyi tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yürütülen ihraç prosedürünün önüne geçebilmek için sanıklar ve müdafilerinin getirtilmesini talep ettikleri en önemli deliller toplanmaksızın ve savunma hakkı kamilen yerine getirilmeksizin acele ile karar vermiştir. Verilen kararlar toplumsal vicdanı rahatlatmak yerine çok daha derin bir şekilde yaralamış ve adalete güven bizzat mahkeme, HSK ve hükümet tarafından bir kere daha yıkılmıştır.
Uzun ve keyfi tutukluluk süreleri ve somut delillere dayanmayan iddia ve kovuşturma süreçlerinde adalet örselenmiş, çelişkili kararlar hukuka ve adil yargılanmaya olan inancı yok etmiştir. Mahkemenin siyasetin emir ve talimatlarına göre karar vermesi, toplumsal vicdanı derinden yaralamış, uluslararası camiada hukuk devleti algımızı tahrip edilmiştir.
Gelecek Partisi olarak Hukuk Devleti algımızın içeride ve dışarıda itibarını tesis etmek, tüm yargılamaların gerçek anlamda bağımsız mahkemeler tarafından adalete uygun yürütülmesini sağlamak demokratik siyasetimizin en temel önceliğidir.
GELECEK PARTİSİ ADALET POLİTİKALARI İZLEME KURULU