Ekrem İmamoğlu Adil Yargılanmamıştır
İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi vermiş bulunduğu karar ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu Kurul halinde çalışan kamu görevlilerini, yaptıkları kamu görevinden dolayı hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle 2 yıl 7 ay hapis cezası ile cezalandırmış ve 53. madde gereğince de seçme ve seçilme haklarından yasaklı hale getirmiştir. Verilen bu karar kesin bir karar olmadığı için önce İstinaf ve arkasından Yargıtay temyiz süreçlerini beklemek gereklidir. En nihayet Yargıtay da verilmiş bulunan kararı onayladığı takdirde E. İmamoğlu ceza miktarı 3 yılın altında kaldığı için cezaevine girmeyecek olsa bile siyasi yasaklı hale gelmiş olacaktır.
E. İmamoğlu’na yönelik mahkumiyet kararının hukuki uygulama bakımından kısa özeti bu şekildedir. Ancak davanın konusu ve sanığın siyasi kimliği davayı sıradan bir hakaret davası olarak ele almayı imkansız kılmaktadır.
Önemle bilirtmeliyiz ki; E.İmamoğlu’nun karara gerekçe yapılan eyleminin hiçbir tereddüt içermeyecek şekilde YSK üyelerine yönelik kasıtlı bir hakaret eylemi olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Hakaret kabul edilen sözlerin İç İşleri Bakanının aynı kelimelerle yaptığı hakareti nedeniyle ve gazetecilerin soruları üzerine irticalen söylendiği, özel olarak hazırlanmış kasıtlı bir basın açıklaması olmadığı, açıklama hedefinin YSK üyelerinden ziyade İç İşleri Bakanı Soylu’ya yönelik ve sözü sahibine iade maksatlı söylenmiş olduğu tartışmasızdır. E. İmamoğlu da bu sözleri Bakan Soylu’ya karşı söylediğini, kastının bakan tarafından yapılmış olan hakarete karşılık olarak yine aynı kelimelerle karşılık olduğunu, YSK ya karşı bir kasıt olmadığını belirten açıklamalar yapmıştır. Buna rağmen mahkeme; aksi kanıtlanamamış olan beyan yerine ithamda muhatap olarak YSK üyelerinin hedef alındığını kabul etmiş ve ceza miktarını artırmak suretiyle mahkumiyet kararı vermiş, verdiği cezadan herhangi bir takdiri indirim de yapmamıştır.
Başta Canan Kaftancıoğlu davası olmak üzere bir çok emsali ile karşılaştığımız bu davada da sanık E. İmamoğlu’nun adil bir şekilde yargılanmadığı görülmektedir. Somut olayda olduğu gibi iktidar mensuplarının veya yandaşlarının muhalefet parti temsilcilerine karşı yaptıkları her türlü hakaret ve tahkir edici açıklamalara karşı “politik kişilerin tahammül sınırlarının herkesten daha yüksek olması gerektiği” gerekçesiyle işlem yapmayan yargının, tersi durumlarda, cezalandırmak amacıyla gerekiyorsa eylemin hukuki niteliğini de değiştirmek suretiyle fahiş cezalar vermekten çekinmedikleri gözlemlenmektedir. Bu davada da benzeri bir yaklaşım ortaya konularak Türkiye’nin en büyük ili ve en çok seçmeni olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mahkum edildiği gibi siyasi yasak da getirilmek suretiyle görevine son verilmek istenmiştir. Tekrarlattırmalarına rağmen kazanamadıkları İBB ye kayyum da atayamayan İç İşleri Bakanı, mahkeme üzerinden bu amacına ulaşmaya çalışmıştır. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri ile çok kısa süre sonra yapılacak mahalli seçimleri belirleyici gücü olan İBB yi ele geçirmeye çalışan iktidar, bu hedefini gerçekleştirebilmek için yargıyı bir sopa olarak kullanılmıştır. Tüm otoriter rejimlerin yaptığı gibi iktidar da muhalefet partilerini ve sivil toplumu yargı üzerinden baskılamak ve sindirmek istemektedir.
Gelecek Partisi olarak; İstanbulluların seçimde yaptıkları tercihe saygı duyulması ve demokratik yollarla seçilmiş bir belediye başkanının yargı yoluyla görevinden uzaklaştırılmak istenmesi karşısında demokrasiye ve özgürlüğe inanan tüm vatandaşların, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının demokrasi ve adaletten yana tavır almaya davet ediyoruz.