Hindistan Ulusal Makamlarına Çağrımızdır
11.02.2022

Hindistan Ulusal Makamlarına Çağrımızdır

Geçtiğimiz günlerde Hindistan’ın Karnataka eyaletinde bir grup başörtülü üniversite öğrencisi genç kadının başörtüleri nedeniyle derslere alınmaması, eyalette gerginliklere sahne oldu. Bu gerginlikler diğer eyaletlere de yansıdı. Başörtüleri nedeniyle derslere girmeleri engellenen genç kadınlar, Hindistan Yüksek Mahkemesi’ne başvurarak karşılaştıkları baskı ve engellemelerin Hindistan Anayasası’nın din ve vicdan hürriyetini düzenleyen hükümlerine aykırı olduğunu iddia ettiler.

Hindularla Müslümanlar arasında yaşanan gerginlik ve çatışmalar, Huntington’ın 1990’ların sonunda yayınladığı Medeniyetler Çatışması eserinin bir senaryoya dönüştürülerek sahnelendiği izlenimini uyandırmaktadır. Bu tablo aynı zamanda Hindistan’da demokrasi ve insan hakları değerlerindeki gerilemeye işaret etmektedir. Nitekim son günlerde yayınlanan 2021 Dünya Demokrasi Endeksi’nde Hindistan, 167 devlet arasında 46. sıraya yerleşirken raporun sunduğu veriler, Hindistan demokrasisinin gerilemekte olduğunu kanıtlamaktadır. Rapora göre Hindistan’ın 2016-2020 yılları arasında Dünya Demokrasi Endeksi’ndeki ortalama skorunda 1.20 puanlık bir düşüş yaşanmış olup bu düşüşün önemli bir nedeni, iktidardaki Bharatiya Janata Partisi lideri Narendra Modi’nin Hindu ve milliyetçi politikalarıyla Müslümanlara ve diğer azınlıklara uyguladığı hoşgörüsüz tutumdur.

Oysa Hindistan, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasi ve insan hakları değerlerinin uluslararası toplum tarafından korunması amacıyla 1945’te kurulan Birleşmiş Milletlerin o tarihten bu yana üyesidir. Keza Hindistan, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni imzalamıştır. Bu Bildirinin 18. maddesi şu hükme yer vermektedir: “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını, tek başına veya topluca ve kamuya açık veya özel olarak öğretme, uygulama, ibadet ve uyma yoluyla açıklama serbestliğini de kapsar.”

Aynı Bildirinin 26. maddesinde ise eğitim hakkı düzenlenmektedir. Bu hükme göre:

 “1. Herkes, eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel öğrenim aşamalarında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleki eğitim herkese açıktır. Yüksek öğrenim, yeteneğe göre herkese eşit olarak sağlanır.
2. Eğitim, insan kişiliğinin tam geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu yerleştirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki etkinliklerini güçlendirmelidir.
3. Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir.”

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin içerdiği klasik haklar, 1966’da BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’yle; aynı Bildirinin içerdiği ekonomik ve sosyal haklar ise BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile düzenlenmiştir. Hindistan, bu Sözleşmelere taraf olduğunu 1979’da beyan etmiştir. Her iki Sözleşme de bir yandan din ve vicdan hürriyetini, diğer yandan eğitim hakkını garanti eden hükümlere yer vermiştir. Öte yandan bu Sözleşmeler, her türlü ayrımcılığı yasaklayan hükümleri de içermektedir.

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 18. maddesine göre,

“1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kendi tercihiyle bir dini kabul etme veya bir inanca sahip olma özgürlüğü ile, tek başına veya başkalarıyla birlikte toplu bir biçimde, aleni veya özel olarak, dinini veya inancını ibadet, uygulama, öğretim şeklinde açığa vurma özgürlüğünü de içerir.
2. Hiç kimse, kendi tercihi olan bir dini kabul etme veya inanca sahip olma özgürlüğünü zayıflatacak bir zorlamaya tabi tutulamaz.
3. Bir kimsenin dinini veya inancını açığa vurma özgürlüğü ancak kamu güvenliği, kamu düzeni, sağlık veya ahlak veya başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla, hukuken öngörülen ve demokratik bir toplumda gerekli olan sınırlamalara tabi tutulabilir.
4. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, anne-babalar ile, mümkünse vasilerin kendi inançlarına uygun biçimde çocuklarına din ve ahlak eğitimi verilmesini isteme özgürlüğüne saygı göstermeyi taahhüt ederler.”

 Öte yandan aynı Sözleşmesinin 2. maddesinde her tür ayrımcılığı yasaklayan şu hüküm düzenlenmektedir:

“1. Bu Sözleşmeye Taraf her Devlet, bu Sözleşmede tanınan hakları ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer bir fikir, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğum veya diğer bir statü gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılmaksızın, kendi toprakları üzerinde bulunan ve egemenlik yetkisine tabi olan bütün bireyler için güvence altına almayı bu ve haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.

2. Sözleşmede tanınan hakları kendi mevzuatında veya uygulamasında henüz tanımamış olup da bu Sözleşmeye Taraf Devletler, kendi anayasal usullerine ve bu Sözleşmenin hükümlerine uygun olarak, Sözleşmede tanınan hakları uygulamaya geçirmek için gerekli olan tedbirleri veya diğer önlemleri almayı taahhüt ederler.

3. Bu Sözleşmeye Taraf her Devlet şu taahhütlerde bulunur:
a) Bu Sözleşmede tanınan hakları veya özgürlükleri ihlal edilenlere, ihlal fiili resmi sıfatlarıyla hareket eden kişilerden başka kimseler tarafından işlense dahi, etkili bir hukuki yola başvurma hakkı sağlamak;
b) Bu tür bir hukuki yola başvurmak isteyen kişinin hakkının yetkili yargısal, idari ve yasama organları veya Devletin hukuk sisteminin öngördüğü başka bir yetkili makamı tarafından karara başlanmasını sağlamak ve yargısal hukuki yollara başvurma imkanını geliştirmek;
c) Bu gibi hukuki yolların tanınması halinde, yetkili makamlar tarafından bu hukuki yolların işletilmesini sağlamak.”

 Birlemiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 13. maddesi, eğitim hakkını düzenleyen şu hükme yer vermektedir:

“1. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, herkese eğitim hakkı tanır. Eğitimin insan kişiliğinin ve onur duygusunun tam gelişmesine yönelik olmasını ve insan hakları ve temel özgürlüklere olan saygıyı güçlendirmesini sağlar. Ayrıca eğitimin herkesin özgür bir topluma etkin olarak katılmasına olanak sağladığını, tüm uluslararasında olduğu gibi, ırksal, etnik ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü¸ ve dostluğu geliştirdiğini ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma etkinliklerini özendirdiğini de kabul eder.

2. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler bu hakkı tam olarak gerçekleştirmek amacıyla;
a- İlköğretimin zorunlu olmasını ve herkese ücretsiz sağlanmasını; b- Orta öğretimin, teknik ve mesleksel eğitim dahil, çeşitli biçimlerinin, her önlem alınarak, özellikle ücretsiz eğitimin giderek yaygınlaştırılması yoluyla herkese açık ve herkesçe görülebilir olmasını; c- Yüksek öğrenimin, her uygun yolla ve özellikle ücretsiz eğitimin giderek yaygınlaştırılmasıyla herkese becerisine göre eşit olarak açılmasını; d- İlk öğrenimini tamamlayamamış ya da hiç görmemiş kişiler için temel eğitimin olabildiğince özendirilmesi ya da güçlendirilmesini; e- Her düzeyde, bir okul sisteminin geliştirilmesini, yeterli bir burs sisteminin kurulmasını ve eğitim personelinin maddi koşullarının giderek iyileştirilmesini kabul eder.

3. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, anababaların ya da -kimi durumlarda- yasal vasilerin, Devlet tarafından kurulanların dışında Devletçe konmuş ya da onanmış belli eğitim ölçülerine uyan okullar seçme özgürlüklerine saygı göstermeyi ve çocuklarının kendi inançları doğrultusunda ahlak ve din eğitimi görmelerini sağlamayı üstlenir.

4. Bu maddenin hiçbir hükmü, her durumda bu maddenin 1. fıkrasında öne sürülen ilkelerin gözetilmesi ve verilen eğitimin Devlet tarafından konacak belli ölçülere uygun düşmesi koşuluyla, birey ve kuruluşların eğitim kurumları kurma ve yönetme özgürlüğünü zedeleyici biçimde yorumlanamaz.”

Aynı Sözleşmenin 2. maddesinin 2. fıkrası ise her türlü ayrımcılığı yasaklayan bir hükme yer vermektedir. Bu hükme göre “Bu Sözleşmeye Taraf olan Devletler, bu Sözleşmede öne sürülen hakların ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş ya da başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetmeksizin uygulanacağını güvenceye bağlamayı üstlenir.”

Bütün bu düzenlemeler, Hindistan’ın hiç kimseyi din ve vicdan hürriyetiyle eğitim hakkı arasında bir tercihte bulunmaya zorlayamayacağını göstermektedir. Hindistan, 1948’de imzaladığı BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin yukarıda aktardığımız hükümleriyle 1979’da taraf olduğu BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin hükümleri çerçevesinde uluslararası topluluğa karşı taahhüt ettiği yükümlülüklerini geciktirmeden yerine getirmelidir. Böylece Karnataka eyaletinde başörtüsü nedeniyle eğitim hakkından mahrum edilen Müslüman genç kadınlara eğitim ve öğretim haklarıyla din ve vicdan hürriyetini garanti eden tedbirleri uygulamaya koyabilmelidir.

GELECEK Partisi olarak bizler, programımızda taahhüt ettiğimiz gibi sadece Türkiye’deki insan haklarının ihlâlleri değil, aynı zamanda dünyanın herhangi bir coğrafyasındaki insan hakları ihlâllerinin de sona erdirilmesi için mücadele etmeyi insanî, ahlâkî ve vicdanî bir sorumluluk olarak görüyoruz. Bu nedenle Hindistan ulusal makamlarının yaşanan sorunları hukukun sınırları içinde çözmelerini temenni ediyoruz.

Bu bağlamda diğer siyasi partilere dünyanın farklı coğrafyalarında Müslüman azınlıklara uygulanan hak ihlâllerini sona erdirme yönünde ortak bir tutum alma çağrısında bulunuyoruz. Dahası Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümetini, başta İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere diğer uluslararası kuruluşları harekete geçirecek diplomatik girişimlerde bulunmaya davet ediyoruz.

Karnataka eyaletinde yaşanan olaylar, 1990’lar Türkiye’sinde din ve vicdan hürriyetleriyle eğitim hakları arasında tercihte bulunmaya zorlanan genç kadınların mağduriyetini hatırlatmaktadır. Türkiye, insan haklarına aykırı olan bu sorunu, uzun bir mücadeleden sonra çözmeyi başarmıştır. Temennimiz, Hindistan’daki genç kadınların da anayasal hürriyetlerinden birini tercihe zorlanmadan tüm anayasal haklarını engelsiz olarak kullanabilecekleri bir ortama kavuşabilmeleridir.

Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanlığı