Türkiye'nin S-400 Alımı ve F-35 Krizi
Türkiye jeopolitik konum olarak çok kritik bir bölgede yer almaktadır. Terör tehdidinin yanında Irak’ta ve Suriye’de meydana gelen gelişmeler, son zamanlarda Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan gerilimler, Türkiye’nin savunma kabiliyetini arttırmasının ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Özellikle 2012 yılında Suriye rejim güçlerinin Türk F-4 uçağını düşürmesi ayrıca Suriye’den atılan füze ve roketlerin Kilis ve Hatay’da ölümlere yol açması sonucunda hava savunma sistemlerine sahip olma, Türkiye açısından olmazsa olmaz noktasına gelmiştir. Bu nedenle Türkiye sistem ihtiyacını karşılama, teknoloji transferi ile de kendi milli hava savunma sistemlerini geliştirme yollarını aramaya başlamıştır. Öncelikle ABD’den teknoloji transferi şartı ile Patriot hava savunma sistemi alma teşebbüsünde bulunulmuş ve müttefikimiz ABD bu sistemi satmayı kabul etse de teknoloji transferine yanaşmamıştır. Dolayısıyla ABD’nin Türkiye’ye Patriot hava savunma sistemini satmıyor söylemleri gerçeği yansıtmamaktadır. ABD, sadece teknoloji transferini kabul etmemektedir. Bunun üzerine Türkiye Eylül 2013’de teknoloji transferi şartı ile ihale açmış, bu ihaleyi Çinli CPMIEC firması 3,4 milyar dolarlık teklif ile kazanmıştır. İhaleyi Çinli firma kazanınca ABD ve NATO’dan Türkiye’ye, bu sistemin NATO sistemine entegre edilemeyeceği, üstelik bu firmanın kara listede olduğu gerekçesiyle baskılar başlamış ve bu baskılar sonucunda Türkiye 2015 yılında söz konusu ihaleyi iptal etmek zorunda kalmıştır.
Bu iptalden sonra Türkiye, bazı siyasi gelişmelerin de rol oynaması nedeniyle Rusya Federasyonu’ndan S-400 alma girişiminde bulunmuştur. Türkiye’nin S-400 alma niyetinin ortaya çıkması ile birlikte yine NATO ve ABD’den baskılar gelmeye başlamıştır. Bu sefer ise S-400’ün hem NATO sistemine uymayacağı hem de F-35 savaş uçaklarının bilgilerini S-400 kanalıyla Ruslara aktarılabileceği iddiaları gündem konusu olmuştur. Ayrıca ABD Savunma Bakanı Vekili Shanahan tarafından Milli Savunma Bakanı Akar'a Haziran 2019’da bir mektup gönderilmiş bu mektupta; S-400 alınması durumunda "Amerikan Kongresi'nde iki partinin de Türkiye'ye CAATSA yaptırımlarını uygulamak konusunda kararlı olduğu, Türkiye’nin ABD ve NATO ile ilişkilerinin zarar göreceği, F-35 programından 31 Temmuz 2019 tarihine kadar çıkarılacağı, Arizona ve Florida’da F-35 eğitimi gören Türk pilotlarının eğitimlerinin sonlandırılacağı, F-35 için parça üreten Türk firmalarına bundan sonra iş verilmeyeceği" vurgulanarak Türkiye uyarılmıştır. Bu uyarılara rağmen Türkiye S-400 alımına karar vermiş ve Rusya Federasyonu ile kısmi teknoloji transferi şartıyla biri opsiyonlu olmak üzere 2,5 milyar dolara iki sistem için anlaşmaya varmıştır. Bu anlaşma gereğince 1. sistem 12 Temmuz 2019 tarihinde Türkiye’ye gelmeye başlamıştır. S-400’ün 1. sisteminin Türkiye’ye tamamen intikali ile beraber sistemin Nisan 2020’de aktif hale getirileceği ilan edilmiştir. Ancak Nisan ayı geldiğinde yetkililer küresel salgın nedeniyle sistemin aktif hale getirilmesinin geçici olarak iptal edildiğini belirtmişlerdir. Bununla birlikte S-400 sistemi Ekim ayında Sinop’a götürülerek test atışları yapılmıştır. Test atışlarının yapıldığını da Cumhurbaşkanı Erdoğan teyit etmiştir. Bu gelişmelere rağmen S-400 aktif halde değildir. Ne zaman aktif hale getirileceği hususunda da hiçbir bilgi verilmemektedir. Üstelik ikinci sistemin alımıyla ilgili de herhangi bir girişimde bulunulmamaktadır. Burada önemli bir nokta da, Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen S-400 sisteminin NATO sistemine entegre edilememe meselesidir. İkinci önemli nokta da, S-400’ün veri deposunda acaba Rusya, İran, Irak, Suriye, İsrail, Mısır gibi NATO dışı ülkelerin elindeki uçak ve füzelere ilişkin bilgiler de var mıdır? Eğer bu bilgiler var ise hangisinin dost, hangisinin düşman olarak tanımlanacağı kararı yani Sistemin IFF kodlarına ekleme veya düzeltme yapma yetkisi Türkiye’ye verilecek midir?
Türkiye F-35 projesine 1999 yılında ilk adımını atmış, 2002 yılında 3. seviye ortak olmuştur. 2007 yılında Ortak Mutabakat Zaptını imzalamış ve aynı yıl Türkiye’nin F-35 projesine katılımına ilişkin niyet mektubu TBMM’de onaylanmıştır. Böylece Türkiye; ABD, İngiltere, Danimarka, İtalya, Hollanda, Kanada, Norveç ve Avustralya ile F-35 programındaki ortaklığını pekiştirmiştir. Ortaklar uçağın geliştirilmesi, üretimi ve kullanımında öncelikli rol almaktadır. Nitekim Türkiye’nin Aselsan, Tusaş, Havelsan, Roketsan, Kale Havacılık, Ayesaş, Tubitak-Sage, Alp Havacılık, Fokker Elmo ve Mikes firmaları F-35’in 1005 parçasının üretimine başlamış, böylece proje boyunca Türk firmalarına yaklaşık 12 milyar dolar gelir elde etme imkânı ortaya çıkmıştır.
Türkiye F-35’den 100 adet alacağını beyan etmiş, arkasından 30 uçağın siparişini vermiş, bunun için ilk etapta 1,4 milyar dolar ödeme de bulunmuştur. 21 Haziran 2018 tarihinde ilk F-35 savaş uçağı Teksas-Fort Worth’de yapılan törenle Türkiye’ye teslim edilmiştir. Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterine giren ilk uçak Türkiye’ye götürülmeden Türk pilotlarının eğitimi için bir süreliğine ABD’de eğitim uçuşları yaparken bu safhada S-400 krizi ortaya çıkmış ve ABD bu kriz döneminde Türkiye için üretilen 8 adet F-35 uçağına el koymuştur. Daha sonra kongre kararıyla da bu uçakları kendi Hava Kuvvetlerine katmıştır.
Kısacası ABD, S-400’ün alımı durumunda daha önceden yapacağını ilan ettiği bütün yaptırımları eksiksiz yerine getirmiş, önce pilotların ve teknik personelin eğitimlerini durdurmuş ve personeli Türkiye’ye geri göndermiştir. Daha sonra F-35 için parça üreten Türk firmalarının üretimlerinin büyük bir kısmına son verilmiştir. Şu an 2022 yılı sonuna kadar 1005 parçadan sadece 139 parçanın üretimi devam edecek görünmektedir. Nisan 2021’de de ABD, Türkiye’nin F-35 Programından çıkartıldığını bildirmiş, aynı zamanda CAATSA yaptırımlarını yürürlüğe sokmuştur. Bu yaptırımlar ile SSB, ABD'den ihracat lisansı alamayacak, ABD'nin ve bağlantılı olduğu uluslararası finans kuruluşlarının kredilerinden faydalanamayacak ve yaptırım listesindeki SSB Başkanı İsmail Demir ve üç üst düzey yöneticinin varsa ABD'deki mal varlıkları dondurularak bu kişilere vize kısıtlamaları getirilecektir.
Sonuç olarak; Türkiye’nin S-400 alımı, Türkiye ile ABD arasında zaten iyi olmayan ilişkilerin daha da bozulmasına, Türkiye’nin çağın en gelişmiş 5. nesil savaş uçağı olan F-35 projesinden çıkarılmasına ve F-35’lerin Türkiye’ye satışına yasak getirilmesine neden olmuştur. Türkiye’ye satışı yapılan 8 adet uçağa el konularak, Türkiye’nin ödediği 1,4 milyar doların akıbeti muallakta kalmış, Türk firmalarının proje süresince kazanacakları yaklaşık 12 milyar dolar gelir ve bu proje sayesinde elde ettiği itibar kaybedilmiştir. Üretim döneminde elde edecekleri kabiliyetlerden yoksun kalmalarının yanında en önemlisi de Hava Kuvvetlerimizin bazı ülkelere karşı temin edeceği üstünlüğün kaybedilmesine sebebiyet vermiştir.
İktidar tarafından S-400 alımıyla ilgili halen cevaplanması beklenen sorular bulunmaktadır: Nitekim 2013 tarihli ihalede neden S-400 tercih edilmemiştir? Bununla birlikte tam teknoloji transferi şartı istenirken, neden kısmi teknoloji transferi şartı ile sistem satın alınmıştır? Üstelik aldığımız tek sistem için kısmi teknoloji şartı da gündemde değildir. Ancak ikinci sistemi aldığımızda kısmi teknoloji transferi mümkün olabilecektir. Mademki teknoloji transferi yapılmayacaktı; neden ABD ve AB ülkeleri ile ilişkileri bozmadan, F-35 gibi önemli bir projeden dışlanmadan Patriot hava savunma sistemini almadık? Şu an Türkiye’nin daha güvenli hava savunması için ihtiyaç duyulan S-400 sistem sayısı en az dörttür. Elimizdeki bir sistemle ancak kısmi hava savunması sağlanmaktadır. Mademki ABD’ye rest çekildi neden ikinci sistem hala Türkiye’ye getirilmemektedir? S-400 alımı neden F-35 alımı ile aynı döneme denk getirilmiştir, F-35’ler alındıktan sonra S-400’lerin alımı yapılamaz mıydı? ABD seçimlerinden önce S-400’ler belirli yerlerde aktif hale getirilseydi ABD’ye karşı pazarlık gücümüz artmaz mıydı? S-400’ü satın alma kararı alınırken, fayda-zarar analizi yapılmış mıydı? ABD’nin yaptırımları öngörülüp yaptırımlara karşı neler yapılacağı planlanmış mıydı? Gibi sorular hala muallaktadır. Bununla birlikte Hükûmetin ABD’ye S-400 sistemini aktive etmeden ambarda tutma teklifine ve hala ikinci sistemi alamamasına bakılırsa, S-400 sisteminin alımında yeterince düşünülmediği ve müzakere edilmediği anlaşılmaktadır.