Yeni Adli Yıl Başlarken Kamuoyundaki Hukuk ve Adalet Beklentilerine Yönelik Görüş ve Önerilerimiz
01.09.2020

Yeni Adli Yıl Başlarken Kamuoyundaki Hukuk ve Adalet Beklentilerine Yönelik Görüş ve Önerilerimiz

Ülke olarak hemen her alanda olduğu gibi Yargı/Adalet alanında da çok büyük ve önemli sorunlarla yeni bir adli yıla daha giriyoruz. Adalet Sistemimiz gerek yapısal olarak gerekse güncel/konjonktürel olarak hakkı ve adaleti tesis etmekten ziyade vatandaşını oyalayan, hak arama süreçlerini olabildiğince uzatan, hukuktan ziyade baskın güncel olayların etkisinde kalan bir yapı olarak adil ve etkin bir yargılama sürecini temin edememiştir.

Görkemli “adalet sarayları” yapmış olmak kendi başına adaleti sağlamaya yeterli olmamıştır. Nitelikli hukukçu yetiştirmeden, yargı bağımsızlığına hak ettiği hürmeti göstermeden, hukuku kendi heva ve heveslerimize memur etme çabalarını terk etmeden hakkı ve adaleti tesis etmek mümkün değildir. Adalet öylesine önemli bir kavramdır ki, varlığı çok hissedilmese de yokluğu halinde toplumsal barış ve birlikte yaşama duygusu, huzur ve onurlu bir yaşam mümkün olamıyor. Adaletin olmadığı yerde, özgürlükten, demokrasiden, fırsat eşitliğinden, hak ve adil bir paylaşımdan da söz edilemiyor. Tüm dünya çok üreten, çok kazanan ama çok mutsuz ülkeler örnekleri ile de dolu. Adalet yoksa hiçbir şeyin anlamı ve kıymeti de yoktur. İnsanlarının huzur ve mutluluğunu, temel hak ve özgürlüklerini, insan onuruna yakışan bir hayatı sürdürmek mükellefiyetini kendi omuzlarında hisseden devlet “kerim devlettir” ve hürmete layıktır. Ötekisi zorbalıklıktır, zulumdür, hukuk ve insanlık dışıdır.

Ülkemizde ise, zaten oldukça örselenmiş, yıpratılmış olan Yargı Bağımsızlığı ve Hakim Dokunulmazlığı/ Teminatı, 2017 Referandumu ile adeta yok edilmiştir. Bu düzenlemeden aldığı yetkilerle Sayın Cumhurbaşkanı, başta Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nin ve tüm yargı kurumlarının bağımsızlığını, denge ve denetleme kabiliyetlerini yok etmiştir. CB Erdoğan kuvvetler ayrılığı ilkesini yok saymış, yasama ve yargı erkini yürütmenin tahakkümü altına almış bulunuyor. Erdoğan, yargıyı (tabii ki yasamayı da) kendisine bağlı birer genel müdürlük olarak tahayyül etmektedir. Hoşuna gitmeyen kararları açıkça eleştirmekte, kararı veren hakimleri bir buyrukla görevlerinden aldırmakta,  yargı camiasını topyekün itibarsızlaştırılmakta, hukuk ve adaleti toplum hayatında değersizleştirmektedir. Bu tavır aranan kalite ve nitelikten yoksun, yargı bağımsızlığına gereğince özümseyememiş yargı kurum ve makamlarına da keyfiliğin kapısın açmaktadır. Hakimlerin çok büyük bir bölümü gözlerini ve kulaklarını hukuktan ziyade külliyeye açmış bulunuyor. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının bağlayıcılığı kalmamış bulunuyor… Serbest meslek mensubu avukatlar dahi hükümetten aldıkları buyruk ve talimatlara göre davranmak zorunda bırakılmıştır. Avukatlık mesleğinin kronikleşmiş yığınla sorunları mevcut ve meslek adeta can çekişiyorken sorunlarını çözmek yerine “demokratik muhalefet görevini” yerine getirmeye çalışan baroları sigaya çekmek için “çoklu ve uyumlu baro” düzenlemeleri yapılmış, avukatlar arasında önlenmesi mümkün olamayacak husumet tohumları ekilmiştir.

Yaşadığımız süreçler açık birer hukuka aykırılık teşkil etmeleri yanında ülkemezin “hukuk devleti algı ve iddiasına” da büyük zararlar vermiştir. Hükümet hep yapageldiği üzere 15 Temmuz Darbe girişimi ve Covid-19 salgını nedeniyle kendisine tanınan meşruiyet ve kredileri de suiistimal etmiş, fırsatçılık yaparak hukuk düzeni yerine keyfiliğe, hak yerine nobranlığa alan açmıştır. FETÖ/PDY terör örgütüne karşı yetersiz ve yanlış bir mücadele yürütülmüştür. Terör Örgütünün üst düzey yöneticileri, darbenin elebaşları ve organizatörlerine karşı etkin soruşturma yapılamamıştır. Çoğunlukla örgütün gerçek amaç ve niyetinden habersiz olarak sosyal sorumluluk, ticari ve mesleki amaçlar ile dini saiklerle hareket eden vatandaşlara yönelik, haksız ve yersiz soruşturma, yargılama, uzun tutukluluk, KHK ve OHAL uygulamaları ve bunlara karşı getirilen kanun yollarındaki yetersizlikler ve aksaklıklılar çok ciddi toplumsal sorunlara neden olmuştur. Terör ve güvenlik bahane edilerek hukukun genel ilkeleri dışına çıkan işlemler yapılmış, yargıda uzun yıllar içinde oluşmuş teamül ve gelenekler yıkılmış, hiyerarşik yapı ve hukuki istikrar kaybolmuş ve yapılan pek çok yanlış uygulama nedeniyle vatandaşların ve yargı mensuplarının dahi yargıya güveni kalmamıştır. Yargı uluslar arası ilişkilerde bir sopa olarak kullanılmak istenmiş, hukuk devleti itibarımız tamiri mümkün olmayacak şekilde tahrip edildiği gibi devletimiz tüm dünya ülkeleri nezdinde de aşağılanmıştır. Hukuki güvenliğin ve istikrarın bozulması sadece yargı alanında değil başta ekonomi olmak üzere her alanı olumsuz etkilemiştir.

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla yargısal işlemleri ve yasama organının yaptığı düzenlemeleri etkili bir şekilde denetleyebilmesi ve varsa Anayasa’ya aykırı uygulama ve düzenlemeleri iptal edebilmesi ancak gerçek anlamda bir bağımsızlık zırhına sahip olmasıyla mümkündür. 15 üyeden 12 tanesinin doğrudan, 3 tanesinin de yine dolaylı olarak TBMM’ndeki çoğunluk gücü nedeniyle dolaylı olmak üzere üyelerin tamamının Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor olması Mahkemenin bağımsızlığı hususunda derin kaygılara neden olmuştur. Cumhurbaşkanının beğenmediği mahkeme kararlarına karşı göstermiş olduğu sert ve olumsuz aleni tavır bu kaygıları artırmış, mahkemeye olan güveni ise azaltmıştır. Yerel mahkemeler dahi AYM kararlarını uygulamaktan imtina etmişlerdir. Süreç içinde, az sayıda istisnalar hariç kararlarına bakıldığında, yüksek mahkemenin Cumhurbaşkanına ters düşmeyecek şekilde davrandığı, emekli olanların yerlerine atanan yeni üyelerin sayısı arttıkça da CB ile daha uyumlu bir tavır geliştirdiği gözlenmektedir. AYM’nin kendi dirayetine de bağlı olmakla birlikte yüksek mahkemeye yönelik bu algının acilen giderilmesi gerekmektedir.

Yeni adli yıla girerken yapılması gerekenler;

  • FETÖ/PDY terör örgütüyle etkin mücadele edebilmek amacıyla 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa değişikliği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun bağımsız bir üst kurul olma özelliğini ortadan kaldırmıştır. HSK’nın az ve öz yetkili bir kurul olarak düzenlenmesi ve kaybettiği bağımsızlığını yeniden temin edecek, demokratik meşruiyetini sağlayacak bir seçim ve katılım sistemi ortaya konulmalıdır. Hakimlik teminatı ve yargılamada silahların eşitliği ilkeleri gereğince Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu ayrı ayrı örgütlenmelidir. Savcılar Kurulu’nun Adalet Bakanlığına bağlı bir daire olarak bakanlık bünyesinde örgütlenmesi yerinde bir yaklaşım olacaktır.
  • 15 Temmuz sürecinde, FETÖ/PDY terör örgütüyle mücadele özellikle yargı üzerinden yürütülmüş olduğundan HSK, FETÖ gündemiyle uğraşmak zorunda kalmış ve sair görevlerini layıkıyla yerine getirememiştir. Bu nedenlerle başta ehliyete ve liyakete dayalı hakim istihdamı olmak üzere disiplin işleri, idari uygulamalar, teftiş vs. olmak üzere bir çok asli görev ihmal edilmiş, yargı teşkilatında disiplin ve istikrar kalmamıştır. Bu amaçla özel kanunu olan 6087 sayılı kanun gözden geçirilerek kendi uhdesinde “aşırı güç temerküzü” sağlanmış olan HSK’nın bir kısım yetkileri yerel mahkemelere (mahkeme başkanlıkları ve BAM başkanlıkları), bir kısım yetkileri yüksek mahkemelere ve Adalet Bakanlığına devredilmelidir. Bu şekilde gereğini yerine getiremediği aşırı yüklerinden kurtulmuş bulunan kurulun kendi asli vazifelerine yoğunlaşması ve etkinliğinin temini mümkün olabilir.
  • Yargı sorunlarının çözümü amacı ile ortaya konulmuş bulunan onlarca projede temel vizyon yanlışlarından birisi, “mahkemelerin işyükünü azaltmak” gerekçesiyle hizmet yerine adliyedeki iş yükünü azaltmaya odaklı yaklaşımların benimsenmiş olmasıdır. Vatandaş(hizmet alan) odaklı olmayan veya bu alana ilgi de göstermeyen bu projeler, sorunu kamilen çözmek kabiliyetinden de mahrum kalmaktadırlar. İnsanı temel değer olarak belirlemeyen hiçbir projenin adalet sorunlarını çözme kabiliyetinin olmadığı görülmelidir. Uygulamaya konulan ve yaygınlaştırılan arabuluculuk ve uzlaştırmacılık kurumları aynı şekilde vatandaş değil, ‘hakim odaklı’ projeler oldukları için amacına aykırı bir uygulamaya dönüşmüş bulunmaktadır.
  • Devasa sorunların çözümü için de devasa (radikal/devrimci/inkılapçı) yaklaşım ve projelerin ortaya konması gerekirken, hakim merkezli, eskinin devamı niteliğinde ve konjonktürel ihtiyaçları gidermeye matuf girişimler iyi niyetli de olsa nihai başarıyı sağlayamamaktadır. Yargının bütün paydaşları (hakim, savcı, avukat, vatandaş, kolluk, personel, yüksek yargı, yargı STK’ları ve bilim adamları) ile siyaset kurumunun birlikte ve etkin katılımlarıyla oluşturulacak kısa, orta ve uzun vadeli program ve planlamalar yapılmalıdır.
  • Yargının kalite, hız ve etkinlik sorunlarının giderilebilmesi için öncelikle hukukun temel ilkelerine dayalı bir yargılama sürecinin önü açılmalıdır. Saniyen ihtiyaca uygun nitelikle hukukçu eğitimine önem verilmeli, sayıları ihtiyacın çok çok üzerine çıkmış ve ticari mantıkla açılmış hukuk fakülteleri kapatılmalı, hakimlik ve avukatlık mesleklerine girişler sınavla olmalı, ehliyet ve liyakat dışında hiçbir kriter aranmamalıdır. Meslek içi eğitimler ve mesleki disiplin sıkı bir şekilde uygulanmalı, denetimler etkili bir şekilde yapılmalıdır. Atama ve terfiler, hakimlere baskı aracı olmaktan çıkarılmalı, üstün başarı gösterenlerin gayretleri mükâfatlandırılmalıdır.
  • Haksız ve yersiz gözaltı ve tutuklama kararlarına karşı Sulh Ceza Hakimliği’nin etkin denetimi sağlanmalıdır. Yargılama süreçlerindeki hukuka aykırı tüm anlayış ve yaklaşım yanlışlıkları giderilmelidir. Tutuklu yargılanmasında zorunluluk bulunmayan hamile, küçük çocuklu kadınlar ile hasta ve ileri derecede yaşlı olanların tutuksuz yargılanmaları için gerekli tedbirler alınmalıdır. İnfaz kanununda yapılan ayrımcılıklar ortadan kaldırılmalıdır.
  • Genel yargı bağımsızlığı kapsamı içinde AYM’nin bağımsızlığına ve saygınlığına zarar verecek her türlü davranıştan uzak durulmalıdır. Mahkemenin ulusal ve uluslar arası alanda itibarının gözetilmesi, üye seçimlerinin her türlü ideolojik ve siyasal tartışmalardan arındırılması gerekmektedir.
  • Yeni hükümet sisteminde Cumhurbaşkanı, kendisini yürütmenin başı olmaktan ziyade Yasama, Yürütme ve Yargı Organlarının üstünde bir konumlama yapmaktan, tüm kuvvetleri (yasama, yürütme, yargı) kendi şahsında mündemiç görmekten vazgeçmelidir. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı en acil sorun kanaatimizce de bu anlayıştır. Devletimizin gerçek bir demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir devlet olması, ancak ve ancak kuvvetler ayrılığı ile denge ve denetleme sistemlerinin etkili bir şekilde uygulanması ile mümkündür.  

Yeni adli yılda ülkemizin gerçek bir hukuk devleti ve demokrasi ülkesi olması yolunda engellerin aşıldığı, adaletin etkili ve hızlı bir şekilde tecelli ettiği, suçluların hak ettikleri cezalara çarptırılırken masumların mutlaka korunduğu bir ülke olması dileğiyle tespitlerimizi ve çözüm önerilerimizi kamuoyuna saygı ile sunuyoruz.

Gelecek Partisi

Adalet Politikaları İzleme Kurulu