Özgeçmiş
1962 senesinde İstanbul'da doğdum. 1979 senesinde Gemi Yapı Meslek Lisesini tamamladım. O zamanki terör olayları üniversiteye gitmeye engel oldu. Aynı sene Haliç Tersanesi proje bölümünde işe başladım Burası hayatımın dönüm noktası aynı zamanda hayat okulu oldu. 6 sene dostluğu, arkadaşlığı ve paylaşmayı buranın samimi havasında teneffüs ettim. Buradaki torna, tesfiye, marka, dökümhane, modelhane başta olmak üzere her alanda çalışarak makineyi oluşturan parçaların yapım aşamalarını;adım adım nasıl bir bütünü oluşturduğunu öğrendim. Türk toplumundaki zıtlıkların nasıl bütünü oluşturabileceğini burada gördüm. Bu çalışma süresinde değişik hobi'lere yönelme fırsatım oldu işten arta kalan zamanlarında gemi maketleri yapmaya yöneldim. Golden Hind, My Flower, Bounty, Halic hatti yolcu gemisi ve arabalı vapur maketlerini yaptım. O zamanki hükümetlerin Denizcilik sektöründeki yanlış politikaları gemi yapım sektörünü durma aşamasına getirdi. Artık is yapmadan gecen gunler baslamisti. Bos kalmamak icin arsiv projelerini yenileyip bu devreyi gecirmeye calisiyordum. Ama baska bir is arama donemine de girmistim. Bu arayış beni Şişecam proje bölümünde işe başlamama neden oldu. Cam fırınları tasarımları yaparak yeni bir sektöre merhaba dedim. bu sektörde Borcam fırınlarının Japonlarla; Float cam tesislerini Amerikalılarla oluşturma şansı yakaladim. Bu sektörde kumun sanata nasıl zorluklarla dönüştüğünü; ateşin kumu eritip bir usta elinde Çeşm-i Bulbullere nasıl dönüştüğünü gördüm. 1500 derece sıcaklıktaki kumun ne zorluklarla ama en onemlisi bilgi ve tecrube ile bir sanat eserine dönüştüğünü görmek benicok etkilemisti. sanatsal alanda çalışma yönünde cok isteklendirdi. Caferağa Medresesin de Ebru kurslarına başladım. Ebru yapımı rüyalarıma girmeye başladı.Sanat beni o kadar etkiledi ki, işten döner dönmez Ebru teknesinde kendimi buluyordum. sabahlara kadar Ebru çalışıyordum bu vesileyle Mustafa Düzgünman Hoca ile tanıştım kendisi bana "daire etrafında yol alma sana yol gösterecek bir usta lazım menzile böyle varırsın" dedi. Bu destek beni yoğun çalışmaya yonlendirdi. Daha sonraFuat Basar Hocayla Mustafa Düzgünman yönlendirmesiyle tanistim. Bir sene sonunda icazet alıp ders vermeye başladım 1990 Caferağa Medresesi ve İstanbul sanatlar Çarşısı'nda dersler verdim. 1990 li yıllarda öğretici ve bilgilendirici kitap olmaması beni Türk Ebru Sanatı adlı kitabı yazmaya yönlendirdi. 1992 de3000 adet basılan kitap bir senede tükenmesi beni bu yoldan daha fazla gayret etmeye yönlendirdi. Kitabin basinda giris olarak su cumleler yer alıyordu. Ebru yapımı bir bütün olarak ele alınınca, görünüş itibari ile kolay;sonuç itibariyle zordur. Beklentileri basit temellere dayanan arkadaşlar çabuk vazgeçebilmektedirler. Oysa bu sanatımız diğer sanatlarımız gibi insana başka hiçbir şey de yaşayamayacağı güzellikleri sunar. Çevremizde, baktığımız, fakat görmediğimiz birçok şeyi görmemizi sağlar. Içimizdeki olumlu kıvılcımları yangına dönüştürür. Bundan hem Siz hem çevrenize aydınlanır. Bu yangın için için yanar, duman tütmez. Fakat etrafınızdaki herkes değişen bir şeylerin farkındadır. Birçok kişi gerçek sebebini göremez. Basit çok basit bir hiç uğruna kalpler kırılır, yollar değiştirilir. Oysa paylaşmasını, doğal olmasını, sevmesini öğrenmenin, kırıcı, bozucu olmadan mücadeleci olmanın belki de en kolay yoludur. uğurda herkesin yolu açık olsun.
Bu, daha önce denenmemiş tarzları denemeyi çok istiyordum. Farklı malzemeler ve teknikler deneyerek Ebru sanatına yenilikler katmak. En azindan kendimi motive ediyor yeni arayislar yeniden heyecanlanmami sagliyordu. Bu yeni calismalar çok ilgi gördü ve yurt dışında sergi teklifleri gelmeye başlamıştı. Sabahlara kadar Ebru teknesinde hazırladığın ebruları İl Özel idaresinde 44 eserle sergiledim sergi yoğun ilgi gördü.
Bu felsefe ilk olarak Japonları çok etkiledi 1994'te Tokyo'da kristal spot sergi salonunda ilk yurtdışı sergi mi açtım. Sergi sonucu sanatın uluslararası gücünü ve insanların ortak dili olduğunu fark ettim 1995'te İsveç'te ve Avustralya'da sergiler açtım sanat o kadar hayatıma girmişti ki 1996 yılında işimden istifa edip Japonya'ya gittim orada bulunduğum Üç buçuk sene zarfında 15 tane sergi açtım sayisiz konferanslar gerceklestirdim. Bu Ülkede milyonlarca insana bu sanatı ve ülkemizi sevdirmek maksadi ile sanat felsefesi ve tarihini hakkinda sohbetler düzenliyorduk. Bu sohbetler sırasında ilginç anılarım oldu. 250 kilometre uzaktan gelen bir bayan ağlayarak topluluğun içinden yanıma geldi "size teşekkür etmek istiyorum .Hayatın çıkmazların dan dolayı intihar etmek istiyordum. Ebru yaptıktan sonra kalbime yumuşama geldi ve intihardan vazgeçtim" dedi. Bunu duyan topluluktaki doktor olduğunu sonradan öğrendiğim Bir bayan " bizim terapi dernegimiz var. Bu anlattıklarınızı bizim arkadaşlarımıza da anlatır mısınız dedi. Ben de bu dernekte konferanslar verdim Daha sonra basına yansidi ve ebru sanatı Japonya'da daha tanınır hale geldi. Japonya'nın NTV kanalı hayatımı bir belgesel olarak çekti ve yayınladı .Bu belgeselden sonra otistik ve spastik çocuklara sanatına etkisini gözlemlemek amacıyla yönelik çalışmalar yaptım. Bu calismalari daha sonra Kuveyt ve Almanya da gelistirdim. Zira psikolog ve terapistlerle sanatin iyilestirici gücünü aciga cikartmak icin ortak calismalar gerceklestirdik. Sanat dunya insanlarinin ortak dili. Ingiltere de taninmis bir yayin kurulusu sanat nesir diye bir soru sormustu. Bende size sanat sudur diye söyleyemem. Ama bana etkilerinden soz edebilirim demistim. Karanlik, issiz bir yolda yururken. Insan ürperir, bazilarimiz sarki soyler, bazilarimi ıslık çalar, bazilarimiz dua okur. Uzakta bir ışık görünce, icimize bir rahatlama gelir. Adımlarımız hızlanır. Işığa ulaşma çabasıdır. Iste dunya önyargıların hakim oldugu karanlık bir donemden geçerken ateş böceğinin ışıltısı kadar bile olsa umut olabilmektir sanat. Japonların tarihsel ve geleneksel yaşantılarıni günümüze yansıttıkları herkes tarafin bilinen bir gercektir. Ben de geleneksel tip çalışmalarından çok etkilenerek bu yönde araştırmalara başladım Daha sonra bulunduğum 21 ülkedeki Bu tarzdaki çalışmaları inceleyerek ülkemizdeki tarihsel fitoterapi ile birleştirip hayatıma sokmaya çalıştım özellikle Kanada Kızılderilileri, Avustralya Aborjinleri, Malay ve Singapurlu yerli halkının kadim bilgileri hayatında çok etkili oldu.
2000 yılında Almanya da Expo 2000 etkinliklerine 6 ay süreyle Ebru canlı performans yaparak ülke tanıtımına katkıda bulunmaya calistim. Ziyaretçilerin oylarıyla 142 ulke arasinda Türk pavilyonu eniyi pavilyon seçildi. İspanya'nın Zaragoza kentinde yapılan Expo 2008 etkinliklerine Katar pavilyonunda 3 ay canlı performans gerçekleştirdim. İngiltere, Malta, İtalya, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya, Hollanda, Avusturya ve Tayvan'da sergiler ve konferanslar gerçekleştirdim. 2002 yılında Japonya da Türk yılı etkinlikleri kapsaminda bircok faliyeterde bulundum.
2009'da Katar da kardeşim Ekrem Çoktan la Geleneksel Sanatlarda ilk olarak Guiness tarafindan onaylanmış dünyanın en büyük kağıt ebrusunu 1,5 x 11 m. olarak; 2010 yılında Katar'da dünyanın en büyük kagit ustune altın çalışması 3 x 2 m. ebadında yine Katarda Guiness Rekorlar Kitabina girdi.
Türk ve Japon sanatlarının ortak bir calisma ile ortaya konmasi benden istendi. Ebru ve katı sanatını birleştirerek yeni calismalar yaptim. Bu calismalar çok ilgi çekince bu tür çalışmalarını yoğunlaştırdim. Bu tarzda 33 hattatın 33 Elhamdülillah çalışmasının 8100 saatte katı olarak tamamladım. bunu yaparken insanların; hayatta küçük görüp önemsediği; sıradan sandığımız olayların ne denli önemli olduğunu vurgulayıp hatırlatmak amacı guduyordum. Bu çalışmanın sergisi Dolmabahçe Sarayı ve Kuveyt'te gerçekleştirildi 2015. Severek yaptigim islerin arasında; dünyanın farklı ülkelerinden bitkiler yetiştirmek, gramofon ve Okçuluk sporudur. Tur 500 adet taş plak koleksiyonu bulunmaktadır. İngilizce ve Japonca bilmekteyim. Evli ve bir çocuk babasıyim.