12 Mart Tarihinde Açıklanan Ekonomi Reformları Üzerine Değerlendirme

Ekonominin çıkmaza girdiği şu günlerde Sayın Cumhurbaşkanı’nın aylar öncesinden haberini verdiği Reform Paketi geçtiğimiz Cuma günü açıklandı. Her vatandaşımızın ülke ekonomisinde fark yaratacak, dışa bağımlılığı ve kırılganlığı azaltacak, istihdamı canlandıracak ve vatandaşların insan onuru ile yaşamasına katkı sağlayacak kapsamlı bir değişim programı içermesini beklediği sözde reform paketi temennilerle, iyi niyet ifadeleriyle, var olan uygulamaları tekraren ilan etmekle ve bazı usul değişiklikleriyle süslenmiş bir metin olmaktan öteye geçemedi. Bu metin, bütünlüklü bir ekonomi politikası ve reform çerçevesi sunmak yerine son derece muğlak ifadelerle, soruya cevap veremese de çok şey biliyor görüntüsü vermek için bildiği her şeyi kağıda geçiren öğrencinin sınav kağıdına benzemiştir. Bir yaraya merhem olmasını beklediğimiz bu paket ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı altında bakanlıkların izdüşümü konumunda olacak yeni başkanlıklar ve kurullar kurarak bürokrasiye gereksiz yükler eklemiştir. İnsan hakları eylem planı ile sınıfta kalmış olan hükümet bu sefer de ekonomide reform paketi ile bir dersten daha başarısız olmuştur. Neden mi? Paketin detaylarını birlikte inceleyelim, görelim;

Paketin ilk bölümü kamu maliyesi ve harcama disiplini ile başlıyor ancak bu bölümde harcama disiplininin nasıl sağlanacağına dair net bir madde yok. Yönetimde yetkinlik sağlamak adına OVP ve OVMP gibi belgelerin birleştirilmesi, döner sermayelerin bütçe ile birleştirilmesi, Sosyal Yardım Bilgi Sisteminin tam entegrasyonu, kamu personeline dair işlemlerin tek bir idare altında birleştirilmesi, özel hesap uygulamalarının kaldırılması, kamu teşkilat yapılarının gözden geçirilmesi maddeleri var fakat paket eğer bir bütünlük sağlamayı amaçlıyor olsaydı neden kurulduğu, Hazine ve Maliye yönetimi var iken ne işe yaradığı bilinmeyen Varlık Fonu hala bütçe dışında tutulurken döner sermayeler bütçeye dahil edilmezdi. Pakette kamuda taşıt alım ve kiralamalarına ve temsil harcamalarına dair maddenin uygulanabilirliği açısından ilk örnek olarak Cumhurbaşkanı’nın saray harcamalarında tasarrufa gitmesi, uçak filosunu küçültüp yalnızca bir uçağını bırakması ve ardı arkası bir türlü gelmeyen uzun konvoylarını sadeleştirilmesi yerinde olur. Bunun yanında uygulamada zaten var olan Tek Hazine Kurumlar Hesabının yeni bir uygulama şeklinde sunulması, paketi hazırlayanların kendi yaptıkları işten haberlerinin olmadığını göstermiştir.

Pakette tek somut madde olarak karşımıza çıkan esnafa vergi muafiyeti, yaratacağı etki açısından küçük olmakla beraber (toplam verginin %0 0.24’ü) bürokrasiyi azaltması açısından çok küçük ama olumlu bir adım denebilir. Halihazırda mevzuatımızda "vergiden muaf esnaf" düzenlemesi zaten mevcuttu. Az da olsa vergi alınmaya çalışılan "basit usulde vergilendirilen" mükelleflerin de vergiden muaf kapsamına alınması, gerek basit usuldeki mükelleflerden çok az vergi toplanabilmesi, gerek toplanabilen vergiye kıyasla yaratılan fazlaca kırtasiye yükü sebebiyle (topladıkları gider belgelerini zarflayıp bağlı bulundukları odalara vermek vs. gibi) gereksiz bürokrasiye sebep olmaktaydı zaten. Bu uygulama hayata geçirilirken gelir vergisi kapsamına bir kez girmiş olan esnafın tekrar basit usule dönememesinin de revize edilmesi yerinde olacaktır. Diğer yandan, dijital vergi dairesinin açılması, matbu evrakın azaltılması yönündeki ifadeler ve dijital vergi incelemesi 2008 yılında başlayan dijital dönüşüm projeksiyonunun devamı niteliğindedir. Başlamış, temelleri çoktan atılmış çalışmaların devam ettirilmesi reform kapsamında değerlendirilemez. Mükellefe "ben vergi borcumu ödemek için bir sonraki vergi affını bekleyeceğim" dedirten zihniyetin değişmesi en büyük reform olurdu. Reform deyince gündeme gelmesi gereken az kazanandan az çok kazanandan çok vergi toplamayı hedefleyen adımlar olmalı idi. Vergi adaletini bozan dolaylı vergiden ziyade, dolaysız vergi gelirlerini artıran düzenlemeler reform olabilirdi ancak.

Pakette, çok yüksek bir mali külfet olarak gelecek nesillerin sırtına bırakılan KÖİ’ler hakkında, KÖİ’lere dair bir kanun çıkarılacağının zikredilmesindeki ve KİT’ler içinse KİT’ler hakkında reform yapılacaktır şeklinde bir maddenin eklenmesindeki niyetin espri yapmak olduğunu düşünüyoruz fakat çok yersiz bir espri olduğunu da belirtmeden edemiyoruz.

Fiyat istikrarını önemsemediğini söyleyip, hemen arkasından fiyat istikrarı komitesi kurulacağını açıklamanın garabeti bir yana, var olan komitelere bir tanesini daha eklemenin ötesinde serbest piyasa kuralları ile işleyen bir ülkede bu kurulun hangi yetkiler ile donatılacağı kafa karışıklığı yaratmaktan öteye gidememiştir. Pakette zamların geçmiş değil hedeflenen enflasyona göre yapılacağına dair maddeyi ise bir reform olmaktan ziyade bir taahhüt gibi algılıyoruz. Eğer bu konuda ciddi iseler yıl başında enflasyon hedefinden bağımsız olarak yapılan zamların geri alınmasını ve enflasyon hedefi doğrultusunda yeniden belirlenmesini hükümete tavsiye ediyoruz.

Finansal Sektöre dair vaatlere gelirsek, Borsa İstanbul bünyesinde zaten var olan kıymetli taşlar ve madenler piyasasının yeni bir piyasa şeklinde lanse edilmesi ve bunun reform şeklinde sunulması abesle iştigaldir. Diğer yandan varlık yönetim şirketleri ve katılım bankaları konusunda BDDK bünyesinde basit bir şekilde yapılabilecek uygulamaları hayata geçirmek için bir reform paketinin beklenmesine gerek yoktu diye düşünüyoruz. Türkiye halen iklim değişikliği anlaşmasını imzalamamışken ve elektrikli araçlarda daha yeni ÖTV artışı yapılmışken sanayide yeşil dönüşümden bahsetmek de ister istemez ‘Neye göre?’ sorusunu aklımıza getiriyor.

Ülkemizin en önemli sorunlarından olan genç işsizliği ve özellikle üniversite mezunu genç işsizlere yönelik somut hiçbir maddeye rastlamamak hükümetin vizyonunun ne kadar daraldığını göstermiş ve bizleri çok üzmüştür. İstihdama dair açıklamalar ne yazık ki sadece kredi olanakları ile sınırlı kalmıştır.

Daha çok yakın zamanda bırakın mesleki tecrübeyi, diploması dahi sahte çıkan bakan yardımcılarını bankalara yönetim kurulu üyesi olarak atayan, iletişim başkanına ve eşine değişik kamu kurumlarında yönetim kurulu üyelikleri dağıtan, düzenleyici ve denetleyici kurum başkanlarını bankalara ve devlet iştiraklerine yönetim kurulu üyesi atayan hükümet, bu yaptıklarının tam tersini yapmayı taahhüt ederek reform ilan etmeye çalışıyor. Bu kapsamda yeniden faaliyete geçen Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun sadece rapor hazırlayan bir kurul olmaktan öteye geçmeyeceğini, kanunla verilen güvenceleri elinden alınan, 5 yılda 5 başkan değişikliği ile güven vermekten gittikçe uzaklaşan TÜİK ilişkili kuruluş yapılarak kurtarılamayacağını ve aynı kurumlar ve kişilerin benzer şartlarda farklı davranmayacağını artık çok net görebiliyoruz.

Ülkeye gelen yabancı sermaye ülkeden çıkmanın yolunu ararken ve yerli yatırımcılarımız dahi ülke dışında yatırımlarını artırırken hükümet, maalesef ülkenin içinde bulunduğu zor durumu kavramakta ve çare üretmekte yetersiz kalmıştır. Reform paketi adı altında pazarlanan halkla ilişkiler faaliyetlerinin de halkın karnını doyurmasına bir faydası olmadığı açıktır. Reform yapmak istiyorlarsa daha dişe dokunur ve somut önerilerle gelmelerini beklerdik. Ancak ne yazık ki, cumhurbaşkanlığı sistemi ile koalisyona mahkum bu hükümetin ne hukukta ne ekonomide yeni bir şey söyleme imkanı kalmamıştır. Yapılan sadece halkı oyalamaktır. Reform diye ortaya attıkları fikirler eski gömleklerin ters yüz edilip bir daha dikilmesinden ibarettir. Ama şunu iyi bilmeleri şart: Artık bu kumaş dikiş tutmaz. Hükümete tavsiyemiz vatandaşlarımızı oyalamayı bir yana bırakarak bir an evvel ülkeyi demokratik bir ortamda seçime götürmeleri ve ülkeye daha fazla zarar vermeden emaneti teslim etmeleridir.

Hazine ve Maliye Politikaları Başkanlığı