Bilim ve Sanat Vakfı’na Yönelik Gelişmelere Dair Açıklamamız
23.01.2020

Bilim ve Sanat Vakfı’na Yönelik Gelişmelere Dair Açıklamamız

Medeniyet Değerlerimizin Güvencesi Olan Vakıflar Siyasi Çekişmenin Kurbanı Kılınamaz!  

Şehir Üniversitesi’ne yönelik, siyasi baskı ve talimatlarla işletildiği açık olan hukuksuzluklar sürecinin ardından, bu kez de üniversitenin banisi Bilim ve Sanat Vakfı’na (BİSAV) yönelik, kanunilik görüntüsü altında el koyma hukuksuzluğuna tanık olduk.

Maalesef ülkemiz, sıkıyönetim ve olağanüstü dönemlerde “terörle mücadele” adı altında çıkarılan kanunların, bilahare tüm sivil toplumu sindirmeye, korku ve endişeye sevketmeye hizmet edip bilahare sivil alanları da tahrip ettiği örneklere sahne olmuştur. 

12 Eylül ve 28 Şubat dönemi kararnameleriyle yapılan uygulamalarından farksız, hatta bazı alanlarda daha baskıcı gördüğümüz keyfi tutumlar, Bilim ve Sanat Vakfı’na yönelik kanunilik kılıfına sarmalanmış hukuksuzlukta da görünür olmuştur. Vakıf açıklamasında da açıkça vurgulandığı gibi bu muamele; “Yüzlerce yıllık vakıf geleneğimizde tahribata yol açabilecek vahim bir adımdır!”

Bilim ve Sanat Vakfı örneği, siyasi sürece ilişkin eleştirel zeminde yer alan sivil topluma korku salmak bir yana, siyaset dışında kalmaya özen gösteren ilim ve eğitim yuvalarına dönük de bir sindirme harekatı niteliği taşımaktadır.

Bu keyfilik, Türkiye sathındaki tüm dernek, vakıf ve sivil toplum örgütlerinin hiçbir hukuki garanti altında olmadıkları, birikimlerinin geleceğinin ve kaderlerinin hukukun değil, siyasi iradenin iki dudağı arasında olduğunu da bir kez daha göstermiştir.

Nitekim Bilim ve Sanat Vakfı da, diğer pek çok vakfımız gibi, 28 Şubat’ların karanlık ikliminde başörtü yasağı gibi mağduriyetler yaşayan genç nesillerin sığınma limanı olmuştur. BİSAV’ın bu muameleye tabi tutulması, medeniyetsel değerlerimizle de kavgalı hale gelmiş olmanın ibret verici bir tezahürü olmuştur.

Öte yandan Bilim ve Sanat Vakfı, sadece kadim geleneğimiz içinden süzülüp gelen birikimin sonucu oluşan bir mektep değil, aynı zamanda cefakar ve emektar insanlar, kültür ve medeniyet iklimi inşa etmeye adamış gönüllerce inşa edilmiş sıcak bir yuva olmuştur. Makam, mevki, statü peşinde koşmayan ilim gönüllülerinin dünyaya söylenecek sözleri, el emeği göz nuruyla biriktirdikleri sımsıcak bir iklim olmayı amaçlamıştır. 

Bilim ve Sanat Vakfı’na dönük infazın usulü kaidelere, kanun hükümlerine uygunluk görüntüsü medeniyet terazimiz ve toplumsal vicdanımız nezdindeki hukuksuzluğu örtmeye yetmez! Vakıflar, sivil toplum kuruluşları, ifade özgürlüğü ve eleştirel düşüncenin kanalları olmaları hasebiyle toplumların hayat damarıdırlar. Zinhar siyasi öç aracı kılınamazlar! Bunun vebali ve sonuçları sadece totaliter tutumları çözüm aracı kılmış olanları kuşatmakla kalmaz.

Bu hadise karşısında duyarlı olmaları beklenen kesimlerin derin sessizliği ise asla umutları söndürmemelidir. Nitekim, siyasi iradeye müzahir kesimlerden bile “vakıf malına el uzatan iflah olmaz” şeklinde insaflı ve haklılığı su götürmez eleştiriler sadır olmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, kadim bir geleneğin birikiminin üzerine yürürken soğukkanlı bir duyarsızlıkla malul açıklama ile kamuoyunun dimağında; “Vakıf, BİSAV yönetimini ‘kanunen’ devralabilir de hukuken vicdanları müsterih kılabilir mi? ‘Kanunen’ devralabilir de, kadim mirası da omzuna yüklenip âli bir misyonu devam ettirebilir mi?” sorularının oluşmasına neden olmuştur.

Ne büyük elem ve teessüftür ki, dün 28 Şubat’ın boğucu ikliminde BİSAV’ın rahle-i tedrisatından istifadeyle yetişmiş olan nesiller, bugün ona ömür biçme payesini omuzlarına birer nişane olarak takmışlardır.

Ne acıdır ki 28 Şubatçıların yap(a)madığı işi, bugün 28 Şubat mağdurları tamamlama yarışı içine girmiş görünmekteler. Üstelik vakıf geleneğimizin tüm medeniyet tasavvurlarını yerle bir ederek. 28 Şubat mağduriyetleri esnasında kendilerinin ya da eş, dost, hısım, akraba ve evlatlarının sığındıkları limanlara şimdilerde korsan gemisi demirlemekle meşgul olmaktadırlar!

Sivil toplumun ilim buluştuğu medeniyet mücadelemizin umut ışığının bu şekilde söndürülmesine hiçbir ehli vicdan kabullenemez, kabullenilmiyor da.

Çok yazık! Yarın güç elden gittiğinde bu açtığınız kapılardan içeri dalarak, daha nicelerinin nice canlar yakmak için ellerine fırsatlar sunduğunuzun idrakinde misiniz acaba?

Kanun kılıfına sarmalanan siyasal süreçler ve insanlar geçicidir, kurumlar ise kalıcı. Onlar bina ve resmi tüzüklerle oluşmaz; medeniyetsel birikim, akıl-vicdan, adalet hissi, mizan duygusu, ilim ve gönül mücadelesiyle oluşur.

Umalım ki, diğer pek çok yargısal, siyasi, sosyal travmalara ek olarak bu uygulamayla da “OHAL binyıl sürecek” mesajı verilmeye çalışılıyor olmasın. Zira talimatlarla tutuklatabilir, cezalandırabilir, kayyım atayabilir ama vicdanlara hükmedemezsiniz. 

Maalesef, gizli açık ajandaları ve toplumun farklı kesimlerinin ortak değerleriyle kavgalı bir takım azınlık güruhlarla birlikte hukuk ve vicdanlar esir alınmaya çalışılmaktadır. Bu keyfiliklere karşı, tüm toplumsal kesimlerle dayanışma halinde topyekün, cesurca, açık ve net tutumlar sergileyerek göğüs gerilmesi elzemdir! 

Gelecek Partisi olarak, bu hukuksuz sürecin takipçisi olacağımızı bildirir ve tüm kamuoyunu bundan sonraki gelişmeleri dikkatle takip etmeye ve hukuk-vicdan sınırları dahilinde duyarlı olup tavır almaya davet ediyoruz.