İlhak’a Karşı Diplomasiyi Hareketlendirmeli, Batı Şeria için Harekete Geçmeliyiz!
06.07.2020

İlhak’a Karşı Diplomasiyi Hareketlendirmeli, Batı Şeria için Harekete Geçmeliyiz!

Batı Şeria’nın bir parçası olarak kabul edilen Doğu Kudüs’ü 1980’de ilhak etmiş olan İsrail, bir süredir 1967’den beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria’nın bazı kısımlarını da ilhak etmeye hazırlanmaktadır.

Bölgedeki ve küresel düzendeki genel durumun İsrail‘e son derece elverişli bir ortam sunduğu, onun da bu imkanı istismara yöneldiği açıktır.

İsrail’in tarihi fırsat olarak gördüğü gerginlik dinamikleri şunlardır:

a. ABD ve İsrail’in birkaç yıldır BAE, Bahreyn gibi bazı bölge ülkelerinin de bilgisi hatta desteğiyle hazırladıkları “Refah için Barış; Vizyon Belgesi”ni Trump’ın orkestra şefliğinde 28 Ocak 2020 günü ABD’de İsrailli iktidar/muhalefet liderlerinin huzurunda mağrur bir edayla bütün dünyaya ilanları;

b. Trump yönetiminin İsrail için belki tarihi boyunca bulabildiği ideal liderliklerden biri olarak ortaya çıkması ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Waşhington’daki FKÖ bürolarını kapatması, uluslararası kuruluşlarda Filistin’e desteğini kesmesi, 1981’de ilhak ettiği Golan Tepelerinde İsrail egemenliğini tanıması, önceki yıl Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması gibi adımları kararlılıkla atması;

c. Nihayet, uzun aylar sonrasında İsrail’de dönüşümlü başbakanlık modeline dayalı yeni koalisyon hükümetinin tesisi bugün içinde yaşadığımız günlerin çerçevesini çizmiştir.

Halihazırdaki Riskler ve Görünüm Şudur:

  • İlgili BM kararları (242, 338, 1397 ve 1515) esasında iki devletli, 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin’in kurulabilmesi dahil bütün kabul görmüş uluslararası hukuku tarihin derinliklerine fırlatıp atmaktır
  • Netanyahu’nun geçtiğimiz ay Batı Şeria‘dan bazı gayrimeşru yerleşimci liderlerle yaptığı toplantıda planın ilk aşaması olarak 450 bin civarındaki yerleşimcinin bulunduğu Batı Şeria’daki yerleşimleri ilhakın kısa sürede gerçekleştirip, ilhakın diğer bölgelerinin ise zamana yayarak alacaktır.
  • Öte yandan, bölgesel gelişmeler bağlamında ABD Başkanı Trump için de aynı ölçüde kritik bir tablo mevcuttur. Covid19 salgındaki başarısızlığı ve polis şiddetiyle başlayan son gösterilerle Demokrat aday Biden’e karşı güç kaybını telafi için oynayacağı kartlardan biri de muhtemelen yeni Orta Doğu Planının icrasına yönelik adımların atılması olacaktır.
  • Bu durum bölgede gerginliklere yol açsa da, bölge ülkelerinin ABD/Trump’la ilişkileri nedeniyle bunların da gelişmelerin akışını değiştirecek mahiyette olmayacağı görülmektedir.
  • AB, Rusya ve Çin’in suskunluklarını koruyacakları ihtimali de kuvvetlidir. Nitekim planın ilk açıklandığı günden bu yana zayıf tutumları da bunun bir göstergesi.
  • Türkiye’nin ise uluslararası düzeyde, Akdeniz’de ve özelde Orta Doğu’da açık bir yalnızlık içinde bulunduğu da bir vakadır.

Uluslararası Hukuk Eliyle ve Bölge Ülkeleri Nezdinde Diplomasiyle İsrail’e Karşı Etkili-Ortak Tutum Belirlenmelidir

Suriye ve Irak’tan Yemen ve Libya’ya kadar da Ortadoğu ve Körfez ülkeleri ile İİT’nin durumu ortadadır. Lakin her halükarda tarihi sorumluluk içinde en başta Türkiye’nin şimdiden adımlar atması gerekiyor. Uluslararası hukukun işletilmesi bağlamında BM, İİT ve bölge ülkeleri düzeyinde geniş kapsamlı, İsrail’e yaptırımlar içeren ve ilişkilerin gözden geçirilmesini zorlayacak bir diplomasiye yönelmesi gerekmektedir.

İsrail ilhak adımları attığı takdirde İsrail’le bütün anlaşmaların iptali uğruna Filistin Özerk Yönetimi’nin çökmesine bile razı olduklarını açıklayan Filistinlilerin yalnız ve çaresiz bırakılmaması herkesin üzerine düşen bir borçtur.

Gelecek Partisi

Dış İlişkiler Başkanlığı