SURİYE SORUNU İLE İLGİLİ EYLEM PLANI TEKLİFİ
28.02.2020

SURİYE SORUNU İLE İLGİLİ EYLEM PLANI TEKLİFİ

Kısa Vade:

  • TBMM acilen İdlib’deki gelişmeleri görüşmek üzere toplanmalıdır. 
  • Bunun yanında, yüce Türk milletinin birliğinin ve beraberliğinin vurgulanması bakımından Sn. Cumhurbaşkanı, bütün siyasi partilerin liderlerinin katılımıyla bir değerlendirme toplantısı yapmalıdır.
  • Bu kritik süreç içinde ülke iç siyasetine yönelik ağır, tehdit edici, halkımızın moralini bozucu söylemlerden de toplumun duygularını tahrik edecek hamasi söylemlerden de kaçınılması gerektiğine inanıyoruz. Gelecek Partisi bu hususta  ilkesel bir duruş sergileyecektir.
  • İdlib’te 33 kahraman askerimizin şehadeti ile sonuçlanan saldırılar konusunda bütün devlet birimlerimizin kullanacağı ve kamuoyumuzu şeffaf bir şekilde aydınlatacak ortak bir  açıklama/bilgilendirme metni ulusal ve uluslararası kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
  • İdlib’te askerlerimizin ve gözlem noktalarımızın bulunduğu bölge  ülkemizin güvenlik alanı olarak ilan edilmeli, bu alanda ve bu alana yönelik yapılacak her türlü askeri faaliyetin hasmane bir tutum olarak değerlendirileceği ve mukabelede bulunulacağı bütün taraflara ilan edilmelidir.
  • NATO’nun acilen toplantıya çağrılması yerinde olmuştur. Bu konunun sadece Türkiye’nin sorunu olmayıp NATO güvenliğini de ilgilendiren bir sorun olduğu vurgulanmalı, başta hava savunma sistemleri olmak üzere ülkemizin dış saldırılara korunması ve mültecilerin sınır-ötesinde korunması konusunda ortak askeri planlama yönünde girişimde bulunulması sağlanmalıdır.  
  • NATO’dan Türkiye’nin ilan ettiği güvenlik alanının NATO ittifakı tarafından da kabul edildiği ve bu alanda hava sahasının uçuşa kapatıldığı, Türk birliklerine yönelik her saldırının 5. Madde çerçevesinde değerlendirileceğine ilişkin karar alması talep edilmelidir.
  • Başta ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere önemli NATO ülkeleri liderler düzeyinde bilgilendirilmeli ve NATO’dan taleplerimiz net bir şekilde ortaya konmalıdır.
  • NATO nezdindeki girişimlerin yanı sıra BMGK Daimi üye büyükelçileri Dışişleri Bakanlığına davet edilerek tesbitlerimiz, uyarılarımız ve taleplerimiz kendilerine iletilmeli ve BMGK’nin acilen tedbir alması talep edilmelidir.
  • BM Güvenlik Konseyi’ndeki girişimlerin veto edilmesi ihtimaline karşı ülkelerin buluşabileceği ortak zemin olarak Suriye’de mülteci dalgalarına yol açan saldırıların engellenmesi ve mültecilerin Suriye içinde ihtiyaçlarının karşılanması için insani yardım koridorlarının açılması ve korunması yönünde bir BM Genel Kurul kararı çalışması başlatılmalıdır.
  • BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile yeni bir mülteci akınının sınır ötemizde karşılanması konusunda acilen ortak çalışmalara başlanmalı ve BMMYK’nin BM Güvenlik Kurulu ve BM Güvenlik Konseyinde yaptığımız girişimleri desteklemesi sağlanmalıdır.
  • Avrupa Birliği ile komşuluk ve ortaklık ilişkileri çerçevesinde iletişime geçilmeli, Türkiye’nin bölgeye ilişkin politikalarında ve NATO nezdindeki girişimlerinde AB’nin desteği sağlanmalıdır.
  • Ayrıca Suriye’ye komşu ülkeler ve önemli bölge ülkelerinin büyükelçileri de Dışişleri Bakanlığına çağrılarak bilgilendirilmeli ve bölgesel istişarelere ve koordinasyona açık olduğumuz gösterilmelidir.
  • Suriye rejimini destekleyen Rusya’ya dönük caydırıcı tedbirler almakla birlikte alandaki karşılıklı askeri mevcudiyetin çıkarabileceği muhtemel riskler de göz önünde bulundurularak ikili iletişim ve istişare kanalları açık tutulmalıdır. Bu kanallarla Rusya’ya komşu iki büyük devlet olarak Suriye’de vekalet savaşları üzerinden karşı karşıya gelmektense gerek Suriye’de gerekse diğer ortak jeoplolitik sorunlarla ilgili stratejik işbirliğimizi düzen kurucu bir yönde geliştirme çağrısında bulunulmalıdır.
  • Benzer bir girişim İran nezdinde de yapılmalı, rejime verdikleri desteğin ve alanda mevcut İran kaynaklı milis güçlerin askerimize dönük eylemlere katılmaları ve doğrudan ya da dolaylı destek vermelerinin ikili ilişkilerimizde yol açabileceği olumsuz sonuçlar konusunda İran uyarılmalı ve Suriye’nin iki komşu ülkenin çatışma alanı olmaktan çıkarılması gerektiği vurgulanmalıdır
  • Bu diplomatik çabalar yürütülürken dar bir coğrafyada yoğun bir yığınak halinde bulunan askeri güçlerimizin benzer saldırılar karşısında korunabilmesi için gereken lojistik ve takviye tedbirleri alınmalı, gerektiğinde askeri birliklerimiz yeniden konuşlandırılarak caydırıcı gücümüz tahkim edilmelidir.
  • Dikkatlerin İdlib’e yoğunlaşmasını fırsat bilmesi muhtemel rejim ya da terör unsurlarının; Fırat Kalkanı, Zeytin dalı ve Barış Pınarı harekat alanlarındaki kalkışabileceği girişimlere karşı askeri tedbirlerimiz artırılmalı, teyakkuz hali sürdürülmelidir.
  • Bu bağlamda ayrıca etnik, mezhebi ve dini hiç bir ayrım gözetmeden rejim karşıtı ve yanlısı bütün Suriye halkına bir çağrıda bulunarak Türkiye’nin hiçbir şekilde Suriye’ye dönük gizli bir emelinin olmadığı, dost ve kardeş Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuz, askerlerimizin oradaki mevcudiyetinin amacının can kaygısıyla sınırlarımıza yönelen mültecilerin korunmasından ibaret olduğu açıkça ifade edilmelidir. Suriye halkı bütün taraflarıyla kalıcı bir siyasi çözümde anlaşırsa bu çerçevede Şam’da kurulacak kapsayıcı bir yönetim ile en iyi dostluk ilişkilerini 2011’de kaldığımız yerden sürdüreceğimizi ilan etmeliyiz.

Orta vadeye dönük tedbirler: Geçiş süreci

  • Silahlı Kuvvetlerimizin Suriye’de daha uzun süre kalmasını önleyebilmek ve en kısa zamanda ülkemize dönüşlerini teminat altına alabilmek için yürütülen misyonların Suriyeli güçlerce yerine getirilmesini sağlayacak bir güvenlik yapılanması gerçekleştirilmelidir.
  • Bu bağlamda ülkemize terör tehdidi oluşturmayan sınır boylarımızdaki Arap, Türkmen, Kürt, Sünni ve Nusayri her kökenden bütün Suriyelilerle kapsamlı bir sivil diyalog süreci başlatmalıyız. 
  • Suriye rejiminin genelde Suriye’de özelde İdlib’te işlediği insanlık suçları ve bunun yol açtığı mülteci krizi konusunda detaylı bir rapor hazırlanmalı ve  ülkemizin taleplerini muhtevi önleyici bir eylem planı hazırlanmalıdır.
  • İşlevselliğin yitirmekte olan Astana ve Soçi süreçlerinin Cenevre süreci ile birleştirilerek 2118 sayılı BMGK kararına dayalı olarak BM şemsiyesi altında daha geniş katılımlı, diplomatik/siyasi/güvenlik/insani boyutlardan oluşan dört ayaklı bir mekanizma geliştirilmelidir.
  • BM nezdinde yapılan girişimlerde Suriyeli mültecilerin bulundukları yerde korunabilmesi için bir BM Güvenlik Gücü oluşturulması talep edilmeli ve böylesi bir gücün oluşturulmasına paralel olarak silahlı kuvvetlerimizin ülkemize salimen geri dönmesi sağlanmalıdır.
  • Söz konusu BM gücü oluşana kadar silahlı kuvvetlerimizin denetimi altında bulunan bölgelerdeki askeri ve sivil koordinasyon tahkim edilmeli ve işleyen bir düzen kurularak mültecilerin ülkelerinde kalması sağlanmalıdır.

Uzun Vadeli Tedbirler: Kalıcı Düzen Oluşumu

  • Türkiye, Suriye’de komşu ve dost bir ülkedeki insanlık dramını durdurmak dışında hiçbir amaç gütmediğini göstermek üzere kalıcı bir siyasi düzen oluşumu ile ilgili bir çerçeve çözüm planını dünya kamuoyuna duyurmalıdır.

Bu plan alt detayları kapsamlı bir şekilde belirlenecek olan şu unsurlardan oluşmalıdır:

  • Kalıcı bir ateşkesin BM gözetiminde sağlanması
  • Ülkede bütün kesimlere güven verecek ve bütün etnik, mezhebi ve dini unsurları kapsayan bir güvenlik yapısının oluşması
  • Bu yapılanmaya paralel olarak ülkedeki bütün silahlı grupların dağıtılması; yabancı silahlı grupların ülkeyi terk etmesinin BM denetiminde uluslararası bir girişimle sağlanması;
  • Yine bu çerçevede güvenlik teminatı sağlanmış bölgelere mültecilerin dönüşünün aşamalı bir şekilde başlatılması;
  • BM denetiminde ve takvime bağlanmış kalıcı bir anayasal düzenin oluşmasına dönük siyasi müzakerelerin derhal başlatılması;
  • Bu müzakerelere paralel olarak bir çözüm halinde mültecilerin rehabilitasyonu ve Suriye’nin yeniden imarı konusunda uluslararası bir destek fonunun oluşturulması;
  • Siyasi çözüm ile birlikte bütün mültecilerin uluslararası garantilerle güvenli bölgelerden iç savaş öncesindeki yerlerine dönmeleri;
  • Bu sürecin ilerlemesi ile birlikte Suriye’de Türkiye, Rusya, ABD, Fransa ve İran gibi düzenli ordu unsurları bulunduran ülkelerin bu unsurları çekmesi; 
  • Türkiye ile Suriye  arasında 2010 yılında güncelleştirilen Adana protokolünün geçerliliğini koruması;
  • Yeni anayasal çerçevenin devreye girmesini müteakip başta Türkiye olmak üzere bütün ülkelerin Suriye ile ilişkilerini normalleştirmesi ve geliştirmesi