ÜÇ SURİYELİ GENCİN HUNHARCA KATLİNE SEYİRCİ KALAMAYIZ
16 Kasım 2021’de İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde yaşları 23, 21 ve 17 olan Suriye uyruklu üç işçi, üzerlerine benzin dökülmek ve ateşe verilmek suretiyle hunharca katledilmiştir. Üç gencin ölümüyle sonuçlanan bu fiil, sıradan bir cinayet fiili değildir. Burada hunharca işlenen cinayet fiilinin temelinde kurbanların Suriye uyruklu olmaları, aslî bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle söz konusu cinayet fiili, aslında ırkçı saiklerle işlenen bir nefret suçudur.
Nefret suçlarının işlenmesindeki asıl neden, öteki olarak kabul edilen kişi veya kişilere maddi veya manevi zarar vermek suretiyle bu kişilerin mensubu oldukları gruba gözdağı vermek ve onları tedirgin etmektir.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli siyasi ve sosyolojik olgularından birinin göç olduğu bilinmektedir. Son on yıl içinde ülkemize önemli bir çoğunluğu Suriye uyruklu çok sayıda göçmenin yerleştikleri bir vakıadır. Uyrukları ne olursa olsun göçmenlerin sayısında hızla ortaya çıkan artışın beraberinde pek çok siyasal ve sosyal sorunu getirdiği kabul edilmelidir. Bu sorunlardan biri de ırkçı saiklerle göçmenlerin dışlanması, nefret söylemine ve nefret suçlarına maruz kalmalarıdır. 16 Kasım 2021’de İzmir’de üç Suriye uyruklu genç işçinin hunharca katledilmeleri de ırkçı saiklerden kaynaklanan bir nefret suçudur. Oysa halen yürürlükte olan Türk Ceza Kanununda, bu tür fiilleri önlemeye yönelik hükümler yer almaktadır. Bu hükümlerden biri Kanunun İnsanlığa Karşı Suçlar başlıklı 77. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre
“(1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tabi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”
Türk Ceza Kanununun Nefret ve Ayrımcılık başlıklı 122. maddesinde ise şu hüküm yer almaktadır: “(1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe alınmasını,
d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Nihayet Türkiye’nin taraf olduğu 16 Aralık 1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 20. maddesinin 2. fıkrasında ise şu hükme yer verilmiştir: “Ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden her hangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır.”
Nefret suçlarının önlenmesinde yukarıda aktardığımız hukukî düzenlemelerin tek başına yeterli olmayacağını kabul etmek gerekir. Hukukî tedbirlere ek olarak iktisadî, siyasî, sosyal, kültürel yönleriyle titizlikle planlanmış politikaların, nefret suçlarının ortaya çıkmasını önleyecek daha etkili tedbirler olacağı unutulmamalıdır. Hükümet, uzun vadede doğuracağı sonuçları düşünmeksizin beceriksizce uyguladığı göçmen politikalarıyla istemeyerek de olsa bu tür sorunların ortaya çıkmasının zeminini hazırlamıştır. Özellikle bir süreden beri ülkemize hâkim olan iktisadî kriz, istihdamda daralmaya, işsizliğe ve yoksulluğa yol açarken göçmen işçilerin düşük ücretlerle sosyal güvencelerden yoksun olarak çalıştırılmaları, kamuoyunda infial yaratmıştır. Bu infial duygusu ise beraberinde göçmenlere yönelik nefret duygusunun dalga dalga yayılmasına neden olmuştur. Yetkililerin biran önce bu can yakıcı sorunu çok boyutlu bir yaklaşımla ele alarak benzer fiillerin cereyanını önlemesi gerekir.
Burada unutulmaması gereken önemli bir husus, bir devletin sadece ülke sınırları içinde yaşayan yurttaşlarının değil; aynı zamanda göçmenler ve sığınmacılar gibi yabancı uyruklu kişilerin de can güvenliğini benzer bir itina ile korumaya yükümlü olması meselesidir. Doğru bir göçmen politikası oluşturulmaması, gerek göç yolculuğunda olanların gerekse yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğini tehdit edecek sonuçlar yaratmaktadır. Bu nedenle yetkilileri zaman kaybetmeksizin sorunu çok boyutlu bir bakış açısıyla ele alarak en etkili tedbirleri uygulamaya, bu tür nefret suçlarının işlenmesini önleyecek bir duyarlılığı sergilemeye davet ediyoruz.