20 Mart 2022 Pazar günü Furkan Vakfı gönüllüleri, 8 arkadaşlarının tutuklu olarak yargılanmasını protesto etmek üzere Adana’da Cevat Yurdakul Caddesinde gösteri yapmak istediklerinde emniyet güçlerinin ölçüsüz müdahalesiyle karşılaştılar. Basına yansıyan görüntüler, gösteri yapmak isteyenlere karşı emniyet güçlerinin copla, biber gazıyla ve plastik mermiyle ölçüsüzce müdahale ettiğini ortaya koydu. İnsan haklarına, hukuk devletine bağlı olan, insanî ve vicdanî değer taşıyan her yurttaşımız, bu görüntülerden ciddi ölçüde rahatsız oldu ve sosyal medyada tepkisini dile getirdi. Konuyu hukukî açıdan değerlendirdiğimizde emniyet güçlerinin aşırı güç kullanımının, Anayasamızın pek çok hükmüyle çeliştiği dikkat çekmektedir.
Her şeyden önce Anayasamız, 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında hukuk devleti ilkesine yer vermektedir. Bu ilke, kamu gücünü kullanan bütün organların ve makamların yetkilerini hukukun sınırları içinde kullanmalarını emretmektedir. Bu nedenle 2. maddedeki hukuk devleti ilkesi karşısında yasama, yürütme ve yargı organlarıyla idarî makamlar sahip oldukları yetkileri ancak hukukun sınırları içinde kullanabilirler. Bu sınırın ötesine geçemezler. Oysa emniyet güçlerinin 20 Mart’ta Adana’da gösteri yapmak isteyenlere karşı gerçekleştirdikleri müdahale, Anayasa hükümleriyle çeliştiği gibi Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanunu da emniyet güçlerine bu yönde bir yetki vermemektedir.
Bundan başka Anayasamız, gene Cumhuriyetin niteliklerini düzenleyen 2. maddesinde insan haklarına saygılı devlet ibaresine yer vermiştir. Bu kavram karşısında devletin bütün organ ve makamlarının, yetkilerini anayasal hak ve hürriyetlerin sınırlarını dikkate alarak kullanabilecekleri açıktır. Diğer bir deyişle, gerek hukuk devleti ilkesi gerekse insan haklarına saygılı devlet kavramı, devletin yasama, yürütme ve yargı organlarına ve bütün idarî makamlara, yetkilerini anayasal hak ve hürriyetleri ihlâl etmeksizin kullanmalarını emretmektedir.
Dahası Anayasamız, 34. maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” hükmüne yer vermiştir. Bu hüküm karşısında silahsız ve saldırısız olarak Anayasanın öngördüğü sınırlar çerçevesinde gösteri yapan yurttaşlara emniyet güçlerinin böylesine aşırı ölçüde güç kullanmaları, sorgulanması gereken bir husustur. Devletin hiçbir organı veya makamı, anayasal bir hakkını Anayasanın çizdiği sınırlar çerçevesinde kullanan yurttaşlarımızın beden bütünlüğü haklarını hunharca ihlâl etme yetkisini vermemektedir. Bu yöndeki eylemlerin Anayasamızın kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığını düzenleyen 17. maddesiyle bağdaşmadığı açıktır.
Öte yandan Anayasamız, temel hak ve hürriyetlerin sınırlarının ne olduğunu ve bu sınırların hangi organlar ve makamlarca nasıl tayin edileceğini Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlıklı 13. maddesinde şüpheye yer bırakmayan bir açıklıkla düzenlemiştir. Bu maddeye göre, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Görüldüğü gibi Anayasa koyucu, temel hak ve hürriyetleri sınırlama yetkisini, herhangi bir devlet organına veya makamına veya herhangi bir kamu görevlisine vermemiştir. Anayasamıza göre temel hak ve hürriyetleri sınırlama yetkisi sadece ve sadece kanun koyucuya, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi de temel hak ve hürriyetleri sınırlama yetkisini dilediği gibi, keyfî olarak değil; ancak Anayasada çizilen sınırlar çerçevesinde kullanabilecektir. Yukarıda aktardığımız 13. maddeye göre kanun koyucu, kanunla herhangi bir hak veya hürriyeti sınırlarken aşağıdaki ilkelere uymakla yükümlüdür. Bu ilkeler,
- Anayasanın sözüne ve ruhuna uygunluk,
- Sınırlamaların kanunla yapılması,
- Ölçülülük ilkesi,
- Öze dokunma yasağı,
- Laik Cumhuriyetin gerekleri,
- Demokratik toplum düzeninin gerekleri.
20 Mart 2022 Pazar günü emniyet güçlerinin göstericilere onların beden bütünlüklerini ihlâl edecek ve insanlık onurunu rencide edecek biçimde müdahale etmeleri, yukarıda sıraladığımız ilkelerin hiçbiriyle bağdaşmamaktadır. Bu ilkelerden özellikle ölçülülük ilkesinin ihlâl edildiği çok açıktır. Anayasa Mahkemesi’ne göre ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, “orantılılık” ise başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir.”
Bundan başka göstericilere yapılan müdahalenin demokratik bir toplum için zorunlu olup olmadığını sorduğumuzda vereceğimiz cevap olumlu olamayacağından 20 Mart’ta izlediğimiz hazin görüntülerin, demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaşmadığı anlaşılmaktadır.
Bütün bunlara ek olarak, emniyet güçlerinin göstericiler üzerinde ölçüsüz güç kullanımının, Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve hürriyetlere ilişkin milletlerarası sözleşmelerle bağdaşmadığı da açıktır. Üstelik 2004’te yapılan anayasa değişikliğiyle bu tür sözleşmeler, kanunlarımız üzerindeki bir statüye yükseltilmiştir.
Nihayet 20 Mart’ta emniyet güçlerinin göstericiler üzerinde ölçüsüz güç kullanımı, Anayasamızın kötüye kullanma yasağını düzenleyen 14. maddesinin 2. ve 3. fıkralarını da ihlâl etmiştir. Bu fıkralar şöyledir: “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.”
Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanlığı olarak dinî, siyasi ve felsefî inancı ne olursa olsun herkesin anayasal haklarının eşit derecede korunmaya layık olduğu gerekçesiyle 20 Mart Pazar günü tanık olduğumuz hak ihlâllerini sergileyen emniyet güçlerini kınıyor; Anayasamızın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi gereğince bu kamu görevlileri hakkında yasal işlem başlatılması çağrısında bulunuyoruz. Bu vesileyle hukuk devleti ilkesinin gereği olan ve Anayasamızın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesini bir kez daha vurgulamakta yarar görüyoruz. Bu hükme göre, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (…)
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanlığı