Türkiye'nin Görünmeyen Yarası: Hasta Hükümlü/Tutuklular Sorunu

Türkiye, Avrupa Konseyi’nin 2020 Cezaevi İstatistik Raporu'na (SPACE) göre, Avrupa'da nüfusa oranla en çok tutuklu ve mahkûmun cezaevlerinde bulunduğu ülke.

TÜİK verilerine göre, 31 Aralık 2020 itibariyle 370 cezaevinde;

Toplam mevcut (hükümlü+ tutuklu)= 266.831’dir.

Toplam yatak sayısı ise = 245.200’ür.

Kısacası yatak sayısı, toplam cezaevi nüfusunun altında. TÜİK rakamları, cezaevlerinin kapasitesinin 2016 yılından sonra aşıldığını da ortaya koyuyor.

Güncel mahpus sayısı konusunda Adalet Bakanlığı’nın kamuoyu ile sağlıklı veri paylaşmadığını belirtmek gerekmektedir.

Çeşitli STÖ’nin kendi olanakları ile tespit etiği kadarıyla 2020 yılı Ekim ayı itibariyle Türkiye hapishanelerinde 600’ü ağır olmak üzere 1580 hasta mahpus bulunmaktadır. Bu sayının çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir, ancak; Adalet Bakanlığı bu konuda da ilgili verileri kamuoyu ile paylaşmamaktadır.

Türkiye hapishanelerinde;

• aşırı kalabalık koğuşlar,
• sağlığa erişim hakkının engellenmesi,
• tek kişilik insanlık onuruna aykırı nakil araçları,
• kelepçeli muayene,
• revire geç çıkarılmaları,
• hastane sevklerinin ya geç yapılması ya da hiç yapılamaması,
• yetersiz iaşe bedelleri,
• ısıtılmayan ve havalandırılmayan koğuşlar,
• gün ışığından yeterince faydalandırılmaması,
• hapishanelerde yeterli doktor ve sağlık personeli bulundurulmaması,
• diyet yemeklerinin verilmemesi,
• temiz suya erişimde yaşanan problemler,
• atak geçirmesi riski yüksek ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpusları tek kişilik yerlerde tutulması vb. maddi problemleri içeren uygulamalar hasta mahpusların yaşam hakkının ihlal edilmesine yol açabilecek uygulamalar arasında yer almaktadır.

Ayrıca, mahpuslar bu uygulamalar nedeniyle ile kronik hastalıklarla baş başa kalabilmekte, tedavileri gerektiği gibi yapılamadığında çoklu hastalıklara yakalanabilmektedir.

(Bu olumsuz koşulların en bariz örneği eski Yargıtay Üyesi Teoman Gökçe’nin tek kişilik koğuşta hayatını kaybetmesidir. Bilindiği üzere eski HSYK üyesi Teoman Gökçe, 15 Temmuz 2016’dan sonra tutuklanmış ve tek kişilik koğuşta ağır bir tecride maruz kalmıştı. Cezaevinde iken 6 ay arayla anne ve babasını kaybeden Gökçe, maruz kaldığı stres nedeniyle kalp krizi geçirmişti. Cezaevi idaresinin oldukça geç müdahale ettiği Gökçe kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti)

Türkiye hapishanelerinde geçmişten günümüze var olan sorunlara son olarak Coronavirüs Pandemisi de eklenmiştir.

COVID-19 karşısında korumasız olan başta ağır hasta mahpuslar olmak üzere tüm mahpusların sağlık hakkının korunması Anayasal bir zorunluluktur. Salgın hastalık karşısında halk sağlığının korunması için hükümet tarafından bir dizi önlemler alınmıştır. Önlem alınması gereken alanlardan birinin hapishaneler olduğu dikkate alınmış olsa da hapishanelere ilişkin Adalet Bakanlığı tarafından art arda açıklanan önlemler pandemi karşısında yetersiz kalmış, son zamanlarda hapishanelerde Covid-19 sayılarında artış yaşanmış ve yeterli tedbirlerin alınmadığı gözlemlenmiştir. Karantina koğuşlarında yaşamını tek başına devam ettiremeyecek mahpusların 14 gün boyunca kalmaları da ayrıca yaşamsal tehlike oluşturmaktadır.

Coronavirüs gerekçe gösterilerek 15 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe konulan 7242 sayıl İnfaz Kanunu değişikliği ise özellikle hasta ve yaşlı mahpuslar bakımından AYIRIMCI VE EŞİTSİZ düzenlemeler içermiş, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında olanları hapishanelerde tutan, diğerlerini ise özel af niteliğinde salıveren bir özeliği olmuştur. Pandemi daha uzun süre devam edeceği belli olmuşken, halen hasta mahpusların salıverilmemesi hasta haklarının açıkça ihlalini ve AİHM’in belirttiği gibi işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini göstermektedir. (Bkz Gülay Çetin/Türkiye kararı)

Mahpusların hasta haklarına ilişkin bir diğer konu ise tedavileri gerektiği gibi yapılmayan mahpusların hapishanelerde yaşamını yitirmesi. Ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmemeleri cezaevlerinde trajik sonuçlara yok açmakta ve birçok ölüm meydana gelmektedir.

2017 yılı başından bugüne kadar (insan hakları derneklerince tespit edildiği kadarıyla) toplam 102 hasta mahpus, ağır hastalık nedeniyle hapishanelerde yaşamını yitirmiştir. Kanser hastaları, kalp hastaları gibi riski yüksek ve cezaevinde kalması mümkün olamayan mahpusların tahliye edilmelerine ilişkin usul ve esaslar 24.01.2013 tarihinde Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfaz Hakkında Kanununa eklenen maddede yar almaktadır.

Anılan kanunun “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlığını taşıyan 16’ncı maddesinin 6’ncı fıkrası şu şekildedir:

“Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”

Görüldüğü üzere madde metninde “toplum güvenliği” kıstası getirilerek hasta mahpusların tahliyeleri subjektif kararlara bırakılmıştır. Öte yandan Adli Tıp Kurumunun tahliye kararlarını zaten siyasi bir tutum izleyerek vermediği yönünde ciddi şüpheler bulunmaktadır. Bilindiği üzere tam teşekküllü hastanelerin vermiş oldukları raporlar Adli Tıp Kurumu tarafından kabul görmemektedir.

Hapishaneler ve infaz sistemi, kapatılmanın doğasında zaten var olan acı ve ezayı arttırmamalı, ayrı bir cezalandırma aracına dönüştürmemeliler. Cezalandırma sistemi insan haklarıyla bir bütünlük içinde olmalıdır. Demokratik sistemlerde mahkûmlar, yaşamlarıyla ilgili hiçbir söz hakkına sahip olmayan, sindirilmeleri, değersizleştirilmeleri gereken bireyler olarak görülemez. Mahpuslar insani ölçüler içinde belirlenmiş kurallara uyarak, zamanlarını hapishanede geçirmek zorunda olan, toplumsal özgürlüğü kısıtlanmış bireylerdir. Mahpusların kendilerini geliştirme, dış dünya ile iletişim kurma, diğer mahpuslarla sosyal bağlar kurma, sağlıklı yaşama gibi bireysel hak ve özgürlüklerine dokunulamaz. Aksine, bu özgürlüklerin kullanımı rehabilitasyon anlayışı çerçevesinde desteklenir.

Öneri olarak, mahpusların sağlık hakkı kapsamında;

halen hapishanelerde bulunan ağır hasta mahpusların tümü tam teşekkülü herhangi bir hastane raporuna istinaden derhâl salıverilmeli, tedavileri ailelerinin yanında sürdürülmeli ve sağlık sigortası devlet tarafından karşılanmalıdır.

Adli Tıp Kurumu sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır.

Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının ve kolluk güçlerinin takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir.

Hasta mahpusların infaz ertelemesi önündeki “toplum güvenliği bakımından tehlike” kriteri kanundan çıkarılmalıdır.

Büyük bir sorun olan ve kamuoyunun vicdanını kanatan hasta mahpusların yaşamış oldukları sorunlar çözüm üretilmeden ortada durmaktadır. Teşhis ve tedavisi yapılmadan adeta işkence çektirilen, hapishanede hayatını kaybeden ya da ölümüne ramak kala bırakılıp kısa sürede hayatını kaybeden insanların olduğu bir toplum, adalete olan inancını da kaybeder. Türkiye hapishanelerinde bulunan hasta mahpusların acil ve kalıcı tedavileri yapılmalı, hapishane koşullarında tedavisi yapılamayan/yapılmayan hasta mahpusların da acilen infazları durdurulmalıdır.

Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanlığı