2020 Yılı Eğitim Raporu ve 2021 Yılı İçin Öneriler

2019-2020 eğitim öğretim yılı, özellikle Covid-19 evrensel salgını dolayısıyla çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınan bir yıl olmuştur. Ayrıca bu sorundan bağımsız olarak da Türk eğitim sisteminin oldukça sıkıntılı bir süreç geçirdiğini de kabul etmek gerekir. 2016 yılında TEOG sistemin bir anda kaldırılmasından sonra başlayan ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle (CHS) artarak devam eden sorunlarımız, evrensel salgın ile pik yapmıştır. Bugün yaklaşık 18 milyon ilköğretim, ortaöğretim, ve 8 milyona yaklaşan yükseköğretim öğrencisi nedeniyle Türkiye de her eve giren büyük ve hayati bir problemle karşı karşıyayız.

Yeni hükümet modelinde Milli Eğitim Bakanlığı 3 yıla yaklaşan hizmet süresinde var olan sorunları çözmediği gibi maalesef gerçek anlamda bir ulusal eğitim ve gençlik sorunu yaratmıştır.

Evrensel salgın sürecinin başladığı 13 Mart 2020 tarihinden itibaren açılması düşünülen 1 Mart 2021 tarihine kadar geçecek olan yaklaşık bir yıl içinde Türkiye, okullarını kesintisiz olarak hiç açmayan dünyadaki ender ülkelerden biri olmuştur. 2020-2021 eğitim döneminin başlangıç tarihi olan Eylül ayı ile okulların tamamen kapatıldığı 13 Kasım 2020 tarihine kadar geçen yaklaşık 2 aylık sürede bazı sınıfların seyreltilmiş ve yarı zamanlı olarak okula gelmeleri dışında genel kitle yüz yüze eğitimden 1 yıla yakın bir zamandır uzak kalmıştır.

2019-2020 yılı itibarı ile anaokullarına, ilkokul 1. sınıfa giden öğrenciler, bu yılla birlikte yaklaşık 2 eğitim sezonunu kaybetmiştir. Tüm eğitim bilimcilerin ortak kararına göre bu sınıf düzeyleri için söz konusu kayıplar hayati önemdedir. Benzer durum ortaokula başlayan 5. sınıflar ile sınav gruplarını oluşturan 8 ve 12. sınıflar içinde geçerlidir.

Tüm bu süreçlerin asıl sorumlusu olan Milli Eğitim Bakanlığı hem evrensel salgın öncesinde hem de evrensel salgın sürecinde eğitim öğretimle ilgili kapsayıcı, önleyici ve çözüm odaklı bir pozisyon almamış, günlük ,geçici ve daha da vahimi eğitim dışındaki faktörler (örneğin turizm) için eğitim feda edilmiştir. MEB, Mart 2020’den itibaren başlayan bu süreci ciddiye almamış, her defasında çok farklı senaryoyu çalıştıklarını, farklı planlamalar ile eğitim öğretime devam edeceklerini belirtmişlerse de topluma ve çocuklarımıza EBA portalı ve EBA televizyonu dışında hiçbir tutarlı ve esaslı çözüm getirememişlerdir. 2021 yılı başı itibarı ile de hala okulların açılıp açılmaması ile ilgili bir yakın planlamada görülmemektedir.

Gelecek partisi olarak salgının başlangıcından itibaren bu can yakıcı sorunu dile getirmiş ve son derece açık bir şekilde önerilerimizi kamuoyuyla paylaşmıştık. Bugün tekrar bu vesile ile yeni dönemle ilgili çözüm önerilerini halkımızla paylaşıyoruz.

1. 2020-2021 yılı 2. döneminin başlangıç tarihi olan 15 Şubat’ta ilkokul 1,2 ve ortaokul 8. sınıflar ile lise 12. sınıfların yüz yüze eğitime başlama kararı virüsün yayılma hızına bağlı olarak uygulanmalıdır. Bu mümkün olursa Mart ayı içerisinde de diğer gruplar yüz yüze eğitime başlayabilir.

2. Sağlık Bakanlığı’nın ve Bilim Kurulunun daha önce belirlediği standartlar sağlandığı takdirde ülke içerisindeki tüm okullar açılmalıdır.

3. Evrensel salgın dolayısıyla geçen yıl ve bu yıl gerçekleşen büyük kayıplar için yeni bir eğitim takvimi 2. dönem başlamadan ilan edilmelidir. Öğretim kayıplarının telafisi için ikinci dönemin uzatılması ve gelecek öğretim yılının ilk döneminin öne alınması, daha uygun bir çözüm olarak görünmektedir. Eklenen bu eğitim öğretim zamanları öğretmenlere ek ödenekleri verilmeli ve telafi eğitimleri bu sürelerde yapılmalıdır. Bu çalışma şimdiden kesinleştirilmeli ve tüm altyapısı hazır hale getirilmelidir.

4. Uzaktan eğitim sürecinin altyapısını oluşturan temel materyaller için bütçeden ek ‘evrensel salgın eğitim bütçesi’ çıkarılmalı, internet, tablet, yayın gibi okulların ve öğrencilerin ihtiyaçları da giderilmelidir. Virüsün değişik tiplerinin ülkemize gelmesi nedeniyle okulların tekrar kapatılması olasılığını da düşünerek bütün eksiklikler tamamlanmalıdır.

5. Yaklaşık 3,6 resmi kontenjana sahip olup şu an ancak 1,1 milyon kapasite ile çalışan özel okullara daha önce verilen teşvik uygulaması tekrarlanmalı ve bu şekilde ekonomik olarak Milli Eğitime daha fazla yük getiren yoğunlukta nispeten azaltılmalıdır. Özel öğretim ve kurslar net ve açık kurallarla izlenmeli, gayri resmi ve merdiven altı kurs, etüt ve ders merkezleri gibi oluşumlara izin verilmemelidir.

6. Emekliliği hak etmiş ve 3600 ek gösterge bekleyen yaklaşık 100 bin öğretmen vardır. Seçimde vaat edilen ek gösterge verilmelidir. Bu şekilde açılacak olan 100 bin kadroya da sözleşmeli olarak değil kadrolu olarak yeni genç eğitim neferleri atanmalıdır.

7. Salgının azalacağının beklendiği Mayıs 2021 tarihlerinde, tüm eğitim ve öğretim paydaşlarının, sendikaların, dernek ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla 7 yıldan bu yana yapılmayan Milli Eğitim Şurası toplanmalı ve başta öğretmenlik meslek yasası olmak üzere eğitim öğretim ile ilgili esaslı ve kapsayıcı kararlar alınmalıdır.

8. Eğitimin en önemli kısmının psikoloji ve motivasyon olduğu gerçeğine rağmen ne yazık ki bu süreçte gerek çelişkili açıklamalar ( sınavların ertelenmesi, yazılı sınavların yüz yüze yapılacağının ifade edilmesi vb.) gerekse de farklı uygulamalar (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı anaokulları açık iken MEB’e bağlı anaokullarının kapalı olması ) öğrenci ve ailelerini eğitim sürecinden soğutmuştur. Bu açıdan yeniden hayal kırıklıklarının yaşanmaması için eğitimden sorumlu yetkililerin tutarlı, zamanlaması doğru ve bilimsel kriterler ışığında kararlar vermesi şarttır.

9. Yükseköğretimde gelecek dönemleri de dikkate alarak karma model doğrultusunda altyapı hazırlıkları tamamlanmalı, 2021 yazında üniversite öğrencileri içinde ücretsiz telafi dönemi yapılmalıdır. Parti Programımızda ifade edildiği gibi YÖK kaldırılmalı, rektör seçimleri, üniversitelerinde temsil edildiği seçici kurullar tarafından yapılmalıdır. En son Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan rektör atamasında görüldüğü gibi ehliyet, liyakat ve seçim unsurlarını devre dışı bırakan yaklaşımlar terk edilmelidir. Türkiye’nin geleceği olan bilim ve ilim yuvalarına siyasi motivasyonlar ve akraba ilişkileri ile müdahale edilmemeli, akademinin ilk çağdan bu yana devam eden özerk ve özel ilkelerine dokunulmamalıdır.

Gelecek Partisi Eğitim Politikaları İzleme Kurulu