17.12.2020 günü Yargıtay üyelerinin katıldığı seçimde, 10 Ocak 2021 tarihinde emekli olacak Burhan Üstün’ün yerine Anayasa Mahkemesi üyeliği için 3 tane adayı belirlemiş bulunuyor. Cumhurbaşkanı bu üç aday içinden bir tanesini tercih ederek anayasa mahkemesi üyeliği seçimini sonuçlandırmış olacak.
Tabi ki bu tercihin neticesi kamuoyu tarafından önceden son derece açık bir şekilde bilinmektedir. Demokratik meşruiyet ve etik değerler bakımından keşke aksi mümkün olabilseydi…. Keşke kamuoyu olarak her biri diğerinden kıymetli, ehliyet, liyakat ve temel insan hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü ve adaletin tesisi için geçmişte yaptığı hizmet ve katkılarını nazara alarak acaba kimi seçecek diye merak içinde bekleyebilseydik. Maalesef umudumuz yok… O günlerden ne kadar uzaktayız.
Kamuoyunun da malumu olduğu üzere, daha önce yapılması gereken bu seçimler hiçbir gerekçesi yokken yapılmayıp bekletildi. Bir çok Yargıtay üyesi aylar öncesinden başlayarak kendi adaylıklarını ilan etti ve üyeleri ziyaret ederek adaylıklarına destek istediler. Ancak beklenen seçim bir türlü yapılamadı, sanki gizli bir el (!?) seçimlerin yapılmasını sürekli bir şekilde engellemiş oldu.
Sonradan anlaşıldı ki; seçimlerin yapılması HSK tarafından Yargıtay’a yeni üye seçimlerinin yapılması bekleniyormuş. Ellerindeki acil işleri/dosyaları (!?) bitirmeden de bazı hakim ve cumhuriyet başsavcılarının Yargıtay’a üye olmaları devam eden davalar bakımından riskli bir durum oluşturduğundan HSK da bu dava işler bitmeden 12 yeni üyeyi Yargıtay’a seçememiş. Görüldüğü üzere zincirleme bir bekleyiş süreci sözkonusu ve ilk domino taşının devrilmesi gerekiyormuş.
28.11.2020 t.Resmi Gazetede yayınlanan karar ile Yargıtay’a HSK tarafından 12 yeni üye seçildiğini tüm kamuoyu ve hukuk camiası şaşkınlık içinde öğrenmiş oldu. Oysa ki, daha açıklandığı üzere Yargıtay, Ahlatlıbel bölgesindeki yeni binasına taşınırken üye sayısı 200, daire sayısı da toplamda 24 olarak belirtilmiş, emekli olanlar yerine yeni Yargıtay üyesi seçimi yapılmayacağı ilan edilmişti. Ne oldu da hiç beklenmedik bir anda 12 yeni üye seçimi yapıldı? Bir çoklarımız için süpriz olan bu gelişme başta Anayasa Mahkemesi üyeleri olmak üzere özellikle adaylıklarını ilan edenler başta olmak üzere tüm Yargıtay ve diğer yüksek mahkeme üyeleri tarafından artık kabullenilmiş bir süreçti.
Yargıtay’a seçilen üyelerden biri henüz yeni seçildiği görevine başladığı gün Anayasa Mahkemesi üyeliği için de adaylığını ilan etti. Yine bir çok hukukçu bakımından tüm yargı gelenek ve göreneklerine aykırı olsa da bu adaylık beklenen/ayarlanan bir durum olduğu için içselleştirilmesi de çok fazla sorun yaratmadı. Ancak aylar öncesinden adaylıklarını ilan edip üyeler arasında seçim çalışmaları yapan ve adaylıktan çekilmeyen Yargıtay üyeleri “Saray” bakımından ciddi bir sorun teşkil ediyordu.
Adaylıklarını ilan ederek çalışmalarını sürdüren Yargıtay üyeleri, demokrasi ve kişilik haklarına açıkça aykırı olarak yapılan bu işlemlere karşı çıkıyor, tüm ricalara (!?) rağmen adaylıktan çekilmekten imtina ediyorlardı. Sarayın açık tavır ve talimatına rağmen işaret edilen adayın seçimlerinin garanti edilemiyor olması sadece Yargıtay’da değil bir çok adliye ve üst derece yargı kurumlarında müthiş bir gerginliğe yol açmasına rağmen ısrardan vazgeçilmedi. Oysa ki, mevcut adaylar da düşünce ve tavır itibarıyla işaret edilen aday kadar hatta belki daha fazla hükümetin bu alanda yürüttüğü projelere sonuna kadar destek vermiş aslında başkalarına gösterilen bu teveccühü sonuna kadar hak etmişler üyelerdi. O zaman sorun neydi, kendileri aday olmuş aylarca çalışmış hatta seçilmelerine yeterli destek sözleri de almış olmalarına rağmen zorlama yol ve yöntemlerle ve Yargıtay gelenekleri de yok edilerek neden bir başkası dayatılıyordu? Adayların kendilerine, yakınlarına ve tüm Yargıtay camiasına yönelik bu baskının ilgili herkesin onurunu incittiği, özelde Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin saygınlığını da yok ettiği neden nazara alınmıyordu? Hele isminde ısrar edilen adayın açık bir şekilde AYM kararlarının uygulanmasını engellediği, AİHM kararlarına direndiği, temel haklar ve özgürlükler konusunda yasakçı bir tavır içinde olduğu, hukukun temel ilkelerine aykırı davranışları ortaya koymaktan çekinmeyen biri olarak kamuoyunda oldukça tartışılan bir isim olduğu ortada iken, kendilerine gösterilen olumsuz tavrı anlamlandırmak mümkün değildi. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasını hukuka ve demokratik gereklere aykırı bir şekilde engelleyen birinin aynı mahkemeye üye seçtirilmek istenmesi kabul edilemez bir yaklaşımdı.
Bu şartlar içinde birkaç adayın sessiz sedasız çekilmesi sağlanmışsa da seçim garanti edilememişti (ya da bizler öyle sanıyoruz) ancak seçimin daha fazla ötelenmesi de mümkün değildi.
17.12.2020 günü bu şartlar içinde yapılmış bulunan seçim yapıldı ve işaret edilen adayın da içinde bulunduğu 3 Yargıtay üyesi belirlenmiş oldu. Hayırlı olsun. Ülkemiz hukuk devleti ve demokrasi adına hala bir umut olabilir mi diye Cumhurbaşkanının belirleyeceği adayı merak edenler belki olabilir. Ancak görünen köy belli ve bu uğurda tüm değerleri harcamayı göze alan bir iktidardan farklı bir karar çıkması mümkün görünmüyor.
Bu aday için neden bu kadar ısrar edildiği veya yasa denetimi hususunda artık hiçbir sorun yaşamayacağı neredeyse kesin olan iktidarın Anayasa Mahkemesi üyeliği hususunda, neden bu kadar ısrarcı olduğu sorusunu ise kendimize ayrıca ve önemle sormak durumundayız…
Önemle belirtmeliyiz ki; Saray bu ısrarı ile başta yargı bağımsızlığı olmak üzere Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin ve özelde seçtirdiği ve seçilmesine engel olduğu üyelerin kişisel onur ve itibarlarını da yok etmiş, yargı bağımsızlığını, demokratik meşruiyeti tanımadığını, kendi siyasi ve kişisel ikballeri söz konusu olduğunda bu değerlerin hiçbir kıymeti harbiyesinin bulunmadığını ilan etmiş bulunuyor.
GELECEK PARTİSİ
ADALET POLİTİKALARI BAŞKANLIĞI