Sağlık alanında çalışan ve aşı başta olmak üzere dünyada uygulanan tüm tıbbî alanlarda başarılı bilim insanlarımız mevcut olduğu gibi eksiklik tespit edilen herhangi bir alanda eğitim aldırılabilecek insan kaynağımız vardır. Ancak ne yazık ki Sağlık Bakanlığı çalışan, bilim üreten kişileri desteklemek yerine, kendisine/bir kişiye tam olarak sorgusuz sualsiz sadakat gösterme şartıyla atanan hastane yöneticileri aracılığı ile Sağlık Sistemini mefluç hale getirmekle meşgul görünmektedir.
Sağlık Bakanlığı’nın Birlikte Kullanım Protokolü imzalayan devlet üniversitelerinin tıp fakültesi öğretim üyelerine imzalatılmak istenen Tıp Hizmet Sözleşmesi bunun örneklerinden biridir.
Aşağıda maddeleri sıralanan bu sözleşme ile doktor ve uzman yetiştiren hocalar Personel olarak tanımlanmıştır.
• Personelin bu sözleşme ile başhekimin kendisine görevi ile ilgili verdiği bütün işleri, mevzuatın yanında kurumsal hedeflere ve hasta memnuniyetine uygun olarak yapmayı yüklendiği,
• Personelin çalışma saat ve sürelerinin hastanenin çalışma saat ve süreleri ile aynı olacağı, üst sınır belirlenmeksizin fazla çalışma yaptırılabileceği,
• Sözleşme imzalayan öğretim üyelerinin, 2547 sayılı Kanun ile belirlenen serbest çalışma ya da kurumsal sözleşme ile çalışmasının söz konusu olamayacağı (mesaisi bittikten sonra profesörlere tanınmış hak olan muayenehane açamayacak, özel sağlık kuruluşunda çalışamayacak),
• Bakanlığın öğretim elemanını bilimsel çalışmalarda ve bilimsel toplantılarda eğitim faaliyetlerinde eğitici olarak görevlendirebileceği, ancak üniversite tarafından benzer görevlendirmelerin, başhekimin uygun bulması halinde yapılabileceği, (Anayasanın 130. maddenin IV. fıkrasına göre: “Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler.")
• Personelin eğitim planının başhekimin uygun görüşü ile dekan veya hastanenin kurum eğitim sorumlusu tarafından belirleneceği,
• Eğitim, bilimsel çalışma ve sağlık hizmet sunumu performans hedeflerinin her bir personel için ayrı ayrı kişisel olarak başhekimlik tarafından belirleneceği (Başhekimliğin belirleyeceği performans puanı altında kaldığında ne olacağı bilinmemektedir. Profesörlerle sözleşme yaparken bir yıl önceki performans puanı üzerinde puan toplayacağına dair taahhüt belgesi imzalatılmaktadır.)
• Öğretim elemanlarının bilimsel çalışma, eğitim veya sağlık hizmeti sunumu performans hedeflerinden bir veya ikisini kapsayacak diğerlerinden muaf tutulacak sözleşmeyi başhekim uygun görür ise imzalayabileceği,
• Personelin performansının başhekim tarafından puanlanacağı ve değerlendirileceği,
• Belirlenen sürenin sonunda sözleşmenin kendiliğinden sona ereceği, belirli koşulların varlığı halinde başhekimlik tarafından sözleşmenin süresinden önce feshedilebileceği ya da yenilenmeyebileceği, bu durumdaki personelin üniversitedeki görevine geri döneceği yer almıştır.
Tıp Hizmet Sözleşmesi’nin Anayasa’nın yükseköğretime ilişkin 130. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve yükseköğretim mevzuatına aykırıdır. Sözleşme hükümlerinin akademik hakları ve yetkileri hukuka aykırı olarak sınırlandırmakta veya tümüyle ortadan kaldırmaktadır.
Tüm bunların çerçevesinde Gelecek Partisi olarak sormaktayız;
• Yönetmelik yayınlanmadan YÖK’ün görüşü alınmış mıdır?
• Zorunlu getirilen bireysel sözleşme öğretim elemanlarının güvencesi ve akademik işleyişe getirdiği zararı kim tazmin edecektir?
• Bakanlığın uzmanlık eğitimi ile ilgili standartları nasıl olacaktır?
• Başhekimlere tanınan yetki tıpta lisans ve uzmanlık eğitimini nasıl etkileyecektir?
• Kongre de dahil izin ve benzeri işlemler için başhekimin onayının zorunlu olması izin ve eğitim hakkının özünü zedelemez mi?
• Müşterek tıp protokolünün yasal dayanağı var mıdır?
• Ön değerlendirme raporu ve benzeri süreçler nasıl ilerleyecektir?
• Profesörlere tanınmış hakka dayanarak muayenehane açmış ve Tıp Hizmet Sözleşmesini imzalamış olan doktorlar muayenehanelerini kapatacak mıdır?